Bazı zamanlarda bu mesleği icra etmek çok zordur. Gerçekten adil, ahlaklı ve özgür bir dünya için mücadele etmekten başka kaygısı olmayan biri için bu daha zordur.
Aydın Doğan'a verilen
rekor cezaları eleştirdiğim için muhafazakâr-sağcı kesimden
akıl almaz çirkin tepkiler alıyorum.
Aydın Doğan'ı şahıs olarak değil, Türkiye'nin siyasi ve sosyo-kültürel hayatında sahip olduğu konumda üç tutumundan dolayı eleştirenlerdenim. 1) Genel olarak medyası dine ve dinî hayata karşı
saldırgan bir tutum içindedir, laikliği "laikçilik" olarak savunmaktadır. 2)
Medyası dinî cemaatlere karşı
cadı avı yapmakta, geleneksel ahlaka duyarsız davranmakta, insanları
sivil ve özel hayatlarında
taciz etmekte, bir tür muhbirlik fonksiyonu görmektedir. 3) Ülkenin eşitsiz düzeninde Doğan, idari merkezin yanındadır.
Milliyet Gazetesi, daha üç ay önce beni iki gün sürmanşetten
hedef gösterdi. (Gazetem Zaman, yayın yönetmeni
Ekrem Dumanlı ve diğer yazar arkadaşlarım bana sahip çıktı. Kendilerine teşekkür ederim.) Yani ben de Doğan medyasının mağduruyum.
Öyle de olsa biz hakkı savunmalıyız.
Aydın Doğan
vergi kaçırmış olabilir mi? Olabilir. Fakat üç nokta zihnimi meşgul ediyor: a) Neden daha önce üzerine gidilmedi? b) Aynı mevzuata göre vergi kaçırması mümkün olan benzer kuruluşlar niçin araştırılmıyor? c)
Cezalar peşpeşe geliyor, rekor düzeyde veriliyor, onu hizaya getirmeye matuf görünüyor.
Bu da, Doğan medyasıyla ilgili "özel bir işlem yapılıyor" şüphesini uyandırıyor. Şundan: 1) Türkiye'de "küresel bir proje" uygulanıyor; "
siyaset,
sermaye yapısı ve
bürokrasi" yanında medyada köklü değişim talep ediliyor, Doğan medyası bu değişime kısmen direniyor. Bunu yazmıştım. (Bkz. Zaman, Fasıl, 25
Şubat 2009) 2) Birileri bu konjonktürden yararlanıp Doğan'ı köşeye sıkıştırıyor, kendini empoze ediyor. 3) Doğan medyası, konjonktür bir yana, sahici toplumsal ve kültürel değişimi yeterince doğru okuyamıyor, muhalefetini anakronik parametreler üzerinden yürütüyor.
Ceza,
sistemin yapısal mantığı ve işleyişiyle ilgilidir. Dünyada ve bizde
modern devlet, toplumsal hayatı ve geriden
iktidarı "hukuk, eğitim ve ekonomi" üzerinden denetliyor. Yeni dönemde ordular geri plana çekiliyor, bu üç faktöre "medya" ekleniyor. Özellikle Türkiye'de ceza ve vergi hukuku
mayın tarlası gibidir. Yıllarca tarlada yaşarsınız bir şey olmaz. Bir gün muktedirleri rahatsız ederseniz, uzak mesafeden bir mayın patlatılır. Sistem kişileri, özel ve hatta kamu sektörüne ait birimlere suç
işletme esasına göre kurgulanmıştır. Amaç güvenlik kaygılarıyla dizginler daima devlette olsun. Amerika'da 1920'lerde Al
Capone,
içki kaçırıyordu, suçu sabit olmadı, vergi üzerinden devlet onu çökertti. Muhakeme usulü yanlış olduğundan ceza adil değildi.
Doğan'a verilen ceza da böyledir. Elbette denetçiler bağımsızdır, ama yargı gibi "tarafsız" mıdır? Siyasi konjonktüre göre iş yapabilirler mi?
Mevcut mevzuat içinden Doğan'a verilen ceza "siyasi"dir. Tıpkı
Anayasa Mahkemesi'nin,
Yargıtay'ın ve Danıştay'ın bu hükümet aleyhinde verdiği kararlar veya açtığı davalar gibi.
Geçmişte (mesela 28 Şubat) aynı mevzuat işletilerek
dindar insanlara
baskı uygulandı. "
Yeşil sermaye" adı altında -kusurları olmakla beraber- Yimpaş, Kombassan gibi firmalara haksızlık yapıldı. Sahibi sakallı köfteci salonları bile taciz edildi. Bugün Doğan'a verilen ceza dün dindarlara verilenin aynısıydı, yarın devran değişir, onların bastığı yerlerde mayınlar patlatılır.
Ben Doğan'ın avukatı değilim. 1) "Bir topluluğa olan kininiz sizi
adaletsizliğe sevk etmesin" prensibine bağlıyım. 2) "Oh oldu, bize neler çektirdi" diyenler, bu suçun, cezanın fiilinden olmadığını bilmeliler 3) Vergi mevzuatı siyasi cezada kullanılırsa,
ifade özgürlüğü ve iktidarı eleştirme hakkı zarar görür. 4) Yapılması gereken sistemin adil hale getirilmesi, iktidar yapısının sorgulanmasıdır. Hz Ömer'in elinde olsa, eğri cetvelden düz çizgi çıkmaz, bu sistemden de adalet çıkmaz. Sistem
temiz ruhları da adaletsiz yapar. Benim eleştirim budur.