Ramazan-ı Şerif'te dinî şuur kazanmış bir insan,
Müslümanlığını elbette
Ramazan ayı ile sınırlamaz,
Ramazan'dan sonra
gömlek çıkarır gibi dinî hayatı çıkarıp da eski gaflet gömleğini giymeye yönelemez. Belki Ramazan'da kazandığı
ibadet alışkanlıklarını iyice benimser, Ramazan sonrasında da aynen devam ettirme sadakati gösterir, bir
ihmal ve ilgisizlik yanlışına düşmez. Zira Rabb'imizin emrettiği Müslümanlık günlük aylık değil ömür boyu devam eden Müslümanlıktır. Nitekim ibadetin son nefese kadar sürmesi gerektiğini emreden Rabb'imiz, Hıcır Sûresi'nin son ayetinde böyle buyurmaktadır:
"Sana
ölüm gelinceye kadar ibadetine devam et!"
Onun için Müslüman 'Ramazan gitti, dinî hayat bitti' demez. Ramazan gider; ama dinî hayat ömür boyu sürer, son nefese kadar devam eder. Kimse Ramazan Müslüman'ı durumuna düşmek istemez.
Diyelim ki, bir insan Ramazan boyu beş vaktine beş daha ilâve etmiş, sabahlara kadar namaz kılmış, akşamlara kadar da oruç tutmuş. Elinden tesbihini, başından takkesini düşürmeyen bir sofu insan hâline gelmiş, ama bu titizlik ve dikkat, sadece Ramazan ayına mahsus kalmış, Ramazan'dan sonra tesbihler, takkeler sandığa, dinî görevler gelecek Ramazan'a bırakılmış.
İşte bu,
Allah yanında makbul olan hal değildir. Allah'ın insanlara ihsan ettiği el, ayak, göz,
kulak gibi eşsiz nimetleri nasıl sadece Ramazan ayına mahsus kalmıyor, ömür boyu kullanıyorsak, O'nun emirlerine olan itaatimiz de Ramazan ayına mahsus kalmamalı, ömür boyu devam ettirmeli, son nefese kadar sürdürmeliyiz. O kadar ki, nasıl havasız, susuz yaşayamazsak, ibadetlerimizi de yerine getirmeden yaşayamaz hâle gelmeliyiz. Ramazan ayı bize bu aşkı şevki vermeli, bu alışkanlığı kazandırmış olmalıdır. Bu sebeple, bayramda bu konuyu kendi vicdanımızda değerlendirmeli, Ramazan'da kazandığımız iyilik ve ibadet alışkanlıklarımızı Ramazan'dan sonra da devam ettirme kararı almış olmalıyız. Bu karar bize, Ramazan'ı tam değerlendirenlerden olduğumuzu da ifade etmiş olur. Çünkü aldığımız bu karar, dinî hayatımızı firesiz devam ettirme kararıdır.
Hayatımızı değerlendirme adına bundan daha mühim bir karar olamaz bayramlarda.
Ramazan Müslümanlığı konusunda, 1960'larda görev yaptığım
Süleymaniye Camii'nin baş imamı Sadık efendinin bir sohbetini hep hatırlarım.
Bayram namazından sonra kendisinden
helallik isteyen cemaatten biri şöyle der:
- Hocam, Ramazan boyunca bize vaaz ettin, namaz kıldırdın hakkın geçti, helal et, gelecek Ramazan'da yine görüşmek üzere haydi Allah'a ısmarladık, kalın sağlıcakla!. Merhum şöyle devam ettirirdi bu sohbetini:
- Bayram namazında camiden böyle helalleşerek ayrılan bu Ramazan Müslüman'ı başında takkesi, elinde tesbihiyle evinin yolunu tutar. Kapıya gelince hanıma seslenir:
-Hanım aç kapıyı da al şu takkeyi, tesbihi sandığın en emin yerine sakla. Gelecek Ramazan'da yine lazım olacak. O zaman tekrar isteyeceğim bunları senden..
İşte bu tip aylık Müslümanlık Allah'ın ve Resul'ünün istediği Müslümanlık değildir.
Hadis bu yanlış anlayışı şöyle tashih etmektedir:
-"Efdal'ül amali edvemü-ha!" Amellerin efdali, devamlı olanıdır. Ramazan'dan sonra bırakılanı değil..
Bu itibarla, gönlümüzün istediği, Ramazan'da kazandığımız ibadet aşk ve şevkimizi Ramazan'dan sonra da sürdürüp ömür boyu devam ettirmektir. Rabb'imiz muvaffak kılsın cümlemizi, ibadetlerimizi ara vermeden devam ettirme aşk ve azmimizi de!.