İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki'ye basın toplantısında şöyle bir soru soruldu, geçen hafta gerçekleştirdiğimiz
Tahran ziyareti sırasında:
- ABD Başkanı Obama'nın Orta
doğu Barış Planı'nı açıklaması bekleniyor. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Mutteki,
cevap verirken bir hususa dikkat çekti özellikle.
Dedi ki...
- Bazılarının tuzak kurduğunu düşünüyoruz. Obama, ABD içindeki bazı radikal hareketlerin tuzağına düşmemeli.
Mutteki, kim ya da kimlerin tuzak kurduğunu açıklamadı elbet. Ama kastettikleri belliydi.
-
İsrail ile ABD'deki etkin
Yahudi lobisi.
Bir de...
-
Bush yönetiminde yer alan ve kendilerini yeni muhafazakârlar (neo-con) olarak adlandıranlar.
İran, Obama'nın
Filistin meselesinde "gerçekçi" bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini düşünüyor. Peki, Tahran soruna ne kadar "gerçekçi" yaklaşıyor?
Kudüs Günü vesilesiyle konuşan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın şu söylemi kimin işine yarıyor dersiniz:
- Siyonist rejimle mücadele millî ve dinî bir vazifedir. Bu rejim, yalnızca
Ortadoğu için değil tüm dünya için bir tehdittir. İsrail rejiminin kesin olarak yok olacağına şahit olacağız.
Çözüm üretmeyen bu ideolojik üslup İsrail'in işine geliyor tabii ki... Her platformda İran'ın kendisini tehdit ettiğini ileri sürme fırsatını yakalıyor çünkü.
Hâl böyle olunca da Filistin meselesi, İran ve İsrail için siyasî bir "manivela aracı" olmanın ötesine geçmiyor, geçemiyor maalesef.
Obama, Ortadoğu'daki istikrarsızlığın temel kaynağı olan Filistin sorununu çözmek istediğini George Mitchell'i Ortadoğu özel temsilcisi atayarak gösterdi aslında.
Ancak ilk düğmeyi de yanlış yerden ilikledi. Zira İsrail'den, işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki yerleşim birimi inşaatlarını dondurmasını istedi. İsrail ise yeni yerleşimlerin kurulmasına izin vererek karşı bir hamlede bulundu.
Böylece muhtemel bir müzakere süreci öncesinde "pazarlık" yapabilmek adına elini güçlendirdi.
İsrail yıllardır aynı taktiği uyguluyor.
Filistin meselesini çözmek isteyenleri yıldırmak, bıktırmak, usandırmak amacıyla sürekli yeni "fiilî" durumlar oluşturuyor.
Meselâ, Filistin'le masaya oturmak için
intihar saldırılarının durmasını şart koşuyor.
Uzun zamandır İsrail'de saldırı düzenlemiyor Filistinli gruplar. Ama bu hâlihazırda unutulmuş durumda.
BM Genel Kurulu sırasında Obama,
Abbas ve
Netanyahu arasında
üçlü zirve yapılmasına yönelik Mitchell'in geçen hafta bölgede harcadığı enerji, İsrail'in diplomasi satrancını ustaca oynadığını gösteriyor zaten.
Hâsılı...
ABD,
Doğu Kudüs dâhil, Batı Şeria'daki yerleşim birimi inşaatlarının durdurulması konusunda İsrail'i ikna edemedi. Savunma hattını
erken kuran İsrail, bir kez daha hamle üstünlüğünü kazanmış görünüyor.
İran başta olmak üzere bölgesel aktörlere önemli görev düşüyor şimdi.
Nedir o?
- Ortadoğu'da Filistin meselesinin önüne geçebilecek "nükleer
kriz" gibi konularda gerilimin tırmanmasına izin vermemek.
Malumunuz geçen yıl patlak veren Rus-Gürcü Savaşı, Filistin sorununu çözme girişimlerini gölgelemiş, üç ay sonra da İsrail, Gazze'ye saldırmıştı.
Obama'ya "tuzak" uyarısı yapan İran, nükleer krizi tırmandırdığı takdirde Filistin meselesini gündemden düşüreceğinin ve uluslararası toplumun İsrail'e yönelik muhtemel baskısını engelleyeceğinin farkında mı acaba?
Ne dersiniz İran böyle bir tuzağa düşer mi sizce?