Bir ülkenin silahlanma stratejisi nasıl bir tehdit değerlendirmesi yaptığını gösterir. Türkiye’nin orta menzilli
füze alması
bölgesel bir tehdide maruz kalacağı değerlendirmesi yaptığı anlamına gelir. Bu tehdidin Rusya’dan geleceği söylenemez. Daha doğrusu bu ülkeden gelecek tehdit sadece bizi değil, başta ABD olmak üzere tüm dünyayı ilgilendirir. Zaten genel kanaat füzesavar sisteminin
İran’ın tehdidine karşı alındığıdır.
Bu konuda incelenmesi gereken Türkiye’nin değil İran’ın silahlanma politikasıdır. Çünkü Türkiye’nin tavrı bir reaksiyondur.
İran’ın silahlanma stratejisi ülkesine yönelik tehditlere karşı oluşturulmuş bir strateji gibi görünmüyor. Orta menzilli füzeler
savunma amacıyla değil saldırı için kullanılır. Ya da bölgesel bir tehdide karşı caydırıcı olur.
Bir ülkenin iki türlü hasmı vardır. Biri varlığına karşı tehdit oluşturanlar diğeri fiili bir tehdit olmadıkları halde ideolojiler ve
inançlar açısından istenmeyenlerdir. İran’ın varlığına yönelik tehdidin
İsrail ve ABD’den geldiği, İran füzelerinin İsrail’e yönelik olduğu söylenmektedir.
İsrail’in İran’a yönelik tavrı soyut tehdittir. Yani İran’ın İsrail’i yok etmesi ya da onunla bir cephe savaşı yapması söz konusu değildir. Yaratılan gerginlik İran’ı bölgesel bir tehdit olmaya zorlamaktır ve bu gerçekleşince İsrail sahneden çekilecektir. Ancak İran’ın silahlanması bölge ülkeleri için bir tehdit sayılacak ve ona karşı silahlanma başlayacaktır.
Soyut tehdit yani bir ülkenin varlığına kastetmediği halde ideolojik ya da inanç nedeniyle hasım kabul edilenlerin tehdit sayılması siyasi sonuçlar yaratmak için kullanılan bir taktiktir. Bu yolla ilgi
çekici sonuçlara ulaşılabilir. İsrail ve ABD ile İran arasında yaratılan soyut tehdidin siyasi sonuçları bölgede belirleyici rol oynayacaktır.
İran’ın, ihtiyacı olmadığı halde, orta menzilli füzelere sahip olma isteği var olan gerginliğin dışında olan Türkiye’yi savunmaya zorlamıştır. Ancak birine karşı kendinizi savunmak ihtiyacını duyarsanız giderek ona düşman gözüyle bakarsınız. Üstelik savunmasını gerçek hasımlara karşı, yani fiili bir tehdit oluşturanlara değil duygusal karşıtlarına karşı oluşturan bir ülkenin bir gün size yönelik benzer bir tavır sergileyebileceğinden endişe edersiniz.
Bir ülkenin kendi kapasitesini aşan hedeflere yönelmesi, gücünün yetmeyeceği ülkeleri hasım sayıp onlarla mücadele etmesi birileri tarafından bir
araç olarak kullanıldığının delilidir. İran’ın ABD’ye karşı düşmanca tavrı anlaşılabilir ve duygusal olarak takdir edilebilir. Ancak
siyaset gerçekçidir ve neyin amaçlandığı bilinmelidir. Ne ABD ne de İsrail İran’a yönelik bir askeri harekata girişmek istemez. Bu bölgede büyük bir ABD ve İsrail karşıtlığına neden olur. Böyle durumlarda planlanan hedeflere iç çatışma çıkararak ulaşmak daha doğru olur.
Önümüzdeki günlerde “kahrolsun ABD, İsrail yok edilmeli” gibi soyut söylemlerin yerini bölge ülkeleri arasında gerçek çatışmalar alırsa şaşırmam.