Başbakan'ın keyfi yerinde


Perşembe akşamı İstanbul’da, Dolmabahçe’de artık sadece ‘ofis’ olarak adlandıramayacağımız devasa bir yapılar silsilesine dönüşmüş olan ‘Başbakanlık Kampüsü’nde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iftar davetindeydik. Davetliler sadece gazete ve televizyonların yöneticileriydi ama bunu sakın ‘dar bir grup’ sanmayın, masanın etrafında ‘davetli’ kabilinden 39 kişi vardı. Hükümeti temsilen gelen Başbakan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Ak Parti’yi temsilen gelen medyadan sorumlu genel başkan yardımcısı Edibe Sözen, Başbakan’ın iletişim başdanışmanı Prof. Dr. Nabi Avcı, Başbakan’ın siyasi danışmanı ve en yakınındaki isimlerden biri olan Doç. Dr. Yalçın Akdoğan ve Başbakanlık Basın Danışmanı Kemal Öztürk’le birlikte kocaman dörtgen masanın etrafında tam 46 kişiydik. Yanlış görmediysem yeri ayrıldığı halde bir kişi gelmemişti, o sandalye boş kaldı, yani aslında 47 kişi olacaktık. O gün ezan 19.20’de okunuyordu. Ben salona saat 19.00 civarında girdim, Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Edibe Sözen içerideydi. Az sonra kalabalıklaştık, derken 19.15 sularında Başbakan ve yakın ekibi de geldi, hemen yerlerimizi aldık. Ar kada bir heyet klasik Türk müziğinden örnekler seslendiriyordu ama yemek başlayınca onlar gittiler. Ezanın okunduğunu, yani iftarın olduğunu Başbakan ve bakanların oruçlarını açmalarıyla fark ettik. O sırada da çorba servisi başladı. Sonradan adının Tabbah çorbası olduğunu bizzat mutfak şefinden öğrendiğim çorba gerçekten lezzetliydi, içinde de yok yoktu hani. Biz sofraya oturduğumuzda bir ‘iftariyelik’ tabağı zaten masadaydı. Onda da peynir çeşitleri, hurma ve içi cevizli üstüne bal veya kıvamlı bir şerbet dökülmüş kayısı pestili rulosu vardı. Çorbanın ardından zeytinyağlılar ve bir parça suböreği geldi. Ardından da salata ve ana yemek. Ana yemek olarak közde patlıcan üzerine sarma tandır vardı, çok güzel bir karamelize sosla tatlandırılmıştı. Ardından gelen tatlı ise tahmin ediyorum bir Türk icadıydı, çünkü altta cevizli fındıklı bir kalıp, üstünde ise krem brüle vardı, çok da lezizdi. Bu mönü maalesef benim rejimimi fena halde ihlal etmeme sebep oldu ama dikkat ettim, mesela Mehmet Ali Birand kendi diyetini hiçbir biçimde ihlal etmedi, her zamanki gibi salata yemekle yetindi. Umarım ben de bir gün onun kadar disiplinli olacağım, en azından yemek konusunda! Başbakan, tatlı servisi yapılana kadar birkaç ufak tefek sohbet cümlesi dışında pek konuşmadı. Birisi o gece oynanacak olan Galatasaray ve Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi maçlarını sorduğunda Başbakan’ın bizden sonra Fenerbahçe Stadı’na gideceğini öğrendik. O sırada Başbakan, bir gün önce Beşiktaş’ın İnönü Stadı’ndaki Manchester United maçından izlenimlerini yazan Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e takıldı, ‘Fenerbahçe Stadı’na neden gitmiyorsunuz’ dedi. Bu soru vesilesiyle öğrendik ki Özkök de o akşam maçı statta izleyecekti, kendisine Başbakan’ın konvoyuna takılmaması halinde maça yetişemeyeceğini hatırlattık. Başbakan’ın iftar sonrası yaptığı açıklamaları ve sorularımıza verdiği cevapları dün okudunuz zaten, o yüzden ben izlenimlerime devam ediyorum. Sanıyorum içimizde en disiplinli gazeteci Milliyet Yayın Yönetmeni Sedat Ergin. Çünkü çoğumuz yanımızda not almak için kâğıt bile getirmemişken (Allahtan Başbakanlık görevlileri herkese not defteri dağıttı) o yanında kayıt cihazıyla gelmişti. Başbakan konuşurken birkaç kez yerinden kalkıp eski usul kasetli teybini kontrol için Başbakan’ın yanına kadar gitti, kaseti ters çevirdi vs. Milliyet’te yayımlanan haberin ne kadar ayrıntılı olduğunu görenler şaşırmasın, Sedat teyp getirmeyi akıl etmenin sonucunu da aldı. Benim bütün gecenin sonunda (ki gece 21.55 civarında sona erdi, yani Başbakan’a Beşiktaş’tan Kızıltoprak’a gidip maça yetişmesi için beş dakika zaman kaldı) edindiğim en temel izlenim, Başbakan’ın bir hayli keyifli olduğu yönünde. Cumhuriyet tarihinin kanayan yaralarının başlıcası olan ‘Kürt meselesi’ vesilesiyle bir ‘demokratik açılım’ yoluna girmiş olmak, bu yolun yarattığı ve yaratmaya devam edeceği siyasi gerginlikler, karşısında duran işin büyüklüğü vs. onu pek germiş gibi gözükmüyordu, tam tersine son derece rahat ve yumuşak bir üslupla konuşuyor, bizden, yani medyadan pek çok konuda destek beklediğini, yardım istediğini açık açık ve defalarca söylüyordu. Gecenin sonunda Başbakan kapıya geçip hepimizi tek tek uğurladı, bazılarımızla ayaküstü de olsa gönül okşayıcı konuşmalar yaptı, destek isteğini yineledi. Bu konuşmalarda Başbakan’ın gazeteleri ve özellikle de köşe yazılarını ne kadar dikkatli okuduğunu da görmüş oldum. Kapının önünde her zamanki gibi bizi bir gazeteci ordusu bekliyordu, televizyonlar canlı yayına çıkaracak av peşindeydi. Ama hepimizin acelesi vardı, haberi gazetelerimize yetiştirmek zorundaydık. Hızla ayrıldık.
<< Önceki Haber Başbakan'ın keyfi yerinde Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER