Ölü sayısı otuz biri geçmiş...
Yollarda her türlü
araç, luna parklardak çarpışan ototmobillerden farksız...
Ve hep aynı laf...
Yağmur yağdı böyle oldu...
Yağmur sadece
Türkiye’de yağmıyor...
Diğer, gelişmiş ülkelerde de yağıyor...
Ama oralarda ‘böyle olmuyor...’
Olanlar 60 yıllık ihmallerin
birikimidir.
Gecekondulara göz yuman nice beledye başkanının günahıdır...
Bu gecekondulara oy amacıyla,
seçim önceleri, tapu dağıtanlar sorumludur... Rant için çarpık
kentleşmeye ses çıkarmayanlar hesabını vermelidir ölülerin. İstanbul’u mega kent değil mega köy yapanlar çıkmalıdır ortaya.
“Derenin intikamı ağır olur” dedi dün Tayyip Bey. Geçmişte su baskınlarının simgesi Alibeyköy’de hiç bir sorun yaşanmadı!
Neden peki?
Çünkü 2006 yılında Alibeyköy Deresi islah edilmiş, gerekli önlemler alınmıştı!’
Tayyip Bey’in Belediye Başkanlığı döneminde, “Dere İslah Çalışmaları” başlıklı bir girişim devreye alındı.
Nedense Ali Müfit Bey zamanında bu unutuldu.
Kadir Topnaş’ın İstanbul’unda yaprığı her iş doğru mudur!
Hayır. Eleştirilecek yanları da vardır alkışlanacak yanları da. Ama Alibeyköy Deresi İslahı alkışlanacakların başında gelir. Evet dere yataklarındaki bütün yerleşim birimlerinin hızla kaldırılması gerekmektedir. Bunların başında da
Ayamama Deresi geliyor! Bu derenin islahı Dere İslah Çalışmaları programında var. Nedense sonra unutuldu! Madem Kadir Bey, gelişen teknoloji ve insanoğlunu sorumlu tutuyor doğanın bozulmasından ve bu tür
felaketlerden, o zaman hemen kolları sıvayıp gerekli önlemleri almaya başlamak zorunda. New Orleans ve Katarina felaketinden sonra, kentteki islah çalışmalarını inceletmeli hemen!
İstanbul’da, önce dereler islah edilmeli. Sonra, örneğin çukurlara kurulan TIR parkları kaldırılmalı! Artık geçmişle hesaplaşmayı bırakıp, geleceğe yönelmek
zorunda Kadir Bey zorunda ki, bu felaketler bir daha yaşanmasın !
DTP 10 ŞEHİDİN HESABINI
PKK’YA SORACAK MI?
Hükümet bi yandan onca engeli aşıp demokratik bir
açılım için ter döke dursun, öte yandan PKK eşkiyası kan dökmeyi sürdürüyor. Ve DTP’nin çenesi düşükleri hâlâ İmralı’yı ve PKK eşkiyasını adres gösteriyor, oturup anlaşmak için!
Bakınız, Cumhurbaşkanı’nın sabrını bile taşırdınız. “Ülkede huzur ve kardeşlik ortamını pekiştirmeyi amaçlayan iyi niyetli çabalar sürerken gerçekleşen bu saldırı, hepimizi derinden sarsmıştır!”
Her yapılan kanlı
eylem, ‘Demokrasi Açılımı’na vurulan bir darbedir.
Hükümetin elindeki kozları alır birer birer.
Açılıma karşı çıkanlarsa güçlendikçe güçlenir. Çünkü şehit kanlarının karşısında kimse DTP’yı savunamaz, açılımın nimetlerini anlatamaz herektiği gibi.
Ahmet Türk, askeri operasyonlar dursun, PKK’da elini tetikten çeksin, diyor.
Yani
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle PKK’yı bir tutuyor. İşte bu mantık, açılımın önündeki en büyük engeldir!
DTP’de bir avuç çapulcuyu mu yoksa
Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını mı temsil ediyor, karar vermelidir! DTP bu saldırıları kınamamayı sürdürdükçe, açılım konusunda muhattap bile alınamaz hale gelir.
Silahlı uıyuşturucu kaçakcılarının uzantısı haline gelir. Kolombiya’daki büyük uyuşturucu karteli Kali’yi Bogoda’daki, Temsilciler Meclisi’nde savunan milletvekilleriyle, DTP’lileri bir tutanlar çıkar ortaya... Karar DTP’nin. Kimi temsil ettiğine karar verecek!
Meşrutiyetin ilk cuma selamlığı
Abdulhamid Han karşısında oturan kızı Ayşe Sultan’a “Otur kızım.” dedikten sonra sakalını sıvazladı:
“Biliyorsun ilk Meşrutiyeti ben ilan ettim. Ve her zaman Meşrutiyet yanlısı olarak kaldım. Ancak biz Japonlar gibi değiliz. Yani değişik unsurlardan oluşan bir imparatorluğuz. İlk mecliste baktım ki, her unsur, devletten kopup kendi prensliğini, krallığını ya da devletini yaratmak için uğraşıyor. Bundan çok korktum. Ve işte bu nedenle, bir süre için Meşrutiyeti kaldırmak gereğine karar verdim.
“Kızım.
Millet bugün bir zamanlar olduğu gibi cahil değildir. Okullar açılmıştır, yurdunu seven, zabitler, memurlar, aydınlar yetişmiştir. Her türlü unsur, bir arada, kardeşce yaşayabilmelidir; yaşamak zorundadır.
Gazeteler ne kadar bizi yerden yere vurursa vursun, Meşrutiyet yönetimini yürütmek kararındayım. Her türlü güçlüklere göğüs gereceğim!”
Durdu bir an gözleri uzaklara daldı. Sonra başını salladı; sanki kötü düşünceleri beyninden kovmak istiyormuşcasına:
“Yakında Millet Meclisi’ni de açacağız. Meşruti bir hükümdar olarak devlete, millete
hizmet edeceğiz. Ama... Bir tek unsurun da, onlara tanınmış her türlüğü özgürlüğe rağmen, bu topraklardan kopmaması için elimizden geleni ardımıza koymayacağız!”
(Padişah Kızları ve Kadınları - Babam Sultan
Abdülhamid- Ayşe Osmanoğlu)