Yargıtay Başkanı, o bölümü atladı. Ancak konuşmasını okuduğu yazılı metinde mevcut... Niye atladığı sorusuna 'Özel nedeni yok, konuşma uzundu' diye
cevap verdi.
Yargı için '
yandaş' nitelemesi çok ağır. Bunun, yargının başındaki bir isimden çıkması manidar. Yargı adına konuşanların bir siyasetçi gibi günlük tartışmalara girmemesi, bunun için de özenli dil kullanması gerekir.
Doğrusu ağırbaşlı ve soğukkanlı duruşuyla, makul davranışlarıyla dikkat çeken Hasan Gerçeker'den böyle bir üslup beklenmiyordu. Biraz şaşırttı, ona yakışmadı.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Özdemir Özok da aynı kavramı kullandı. Özok'un aynı zamanda siyasî kimliği var;
CHP üyesi. Bu yüzden
Anayasa Mahkemesi üyeliğinden
istifa etmek zorunda kalmıştı. 'Yandaş yargı' ifadesi belki CHP'nin penceresinden bakarak kullanılabilir. Özok'un yaptığı gibi. Ama Gerçeker'e yakışmadı.
Yargı,
sistem içinde bir anayasal güç, ancak bir
iktidar odağı değil, belli sınırları var. Son zamanlarda bu sınırların aşıldığına sıkça
tanık oluyoruz. 'Yandaş yargı' olmamalı ama iktidar odağı gibi davranan 'ideolojik yargı' da olmamalı. Yargının kendisini siyasal iktidarın yanında konuşlandırması yanlış, kabul edilemez; ama bir muhalefet partisi gibi karşısına çıkması da yanlış ve kabul edilemez. Sadece bu döneme özgü değil, Türkiye'de yargı-iktidar ilişkileri sorunlu. En sert müdahale ve en yoğun kadrolaşma SHP'li
Mehmet Moğultay döneminde yaşandı. Sağ kökenli
bakanlar daha fazla
eleştiri alsa da Moğultay hâlâ aşılamadı, kolay kolay da aşılamaz.
Açılış sırasında yakalanan bir fotoğraf karesi gözlerden kaçmadı.
Başbakan Erdoğan, salonda herkesin elini sıkarken sıra
Yargıtay Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya'ya geldi. Yalçınkaya, AK Parti'ye
kapatma davası açan savcı. O günden beri bu ikili çok az aynı ortamda bulundu. Yalçınkaya, kendisine doğru uzanan Başbakan'ın elini sıkmak için oturduğu yerden güçlükle kalkarken gözleri yerde... Oldukça tedirgin, Erdoğan'ın yüzüne bakmamak için sanki özel çaba gösteriyor. Acaba Yalçınkaya, Başbakan'ın yüzüne niye bakmadı? Bir insan, kendisine yönelen kişiden gözlerini niye kaçırır? Bu soruların cevabını herhalde en doğru şekilde psikologlar verebilir.
Öteden beri adlî yılın açılışında yapılan konuşmalar hep ses getirir, kimi zaman ideolojik kaygılar öne çıkar, kimi zaman kurumsal endişeler. Yargının sorunlarına ise pek sıra gelmez. İstisnaları da yok değil. Sözgelimi Sami Selçuk'un, adeta manifesto gibi
demokrasi ve özgürlüklere vurgu yaptığı konuşmaları unutulmaz.
Yargıtay Başkanı'nın sözlerini, adlî yılın başlaması nedeniyle verilen mesajları alt alta yazın... Sizce de ortaya çıkan tablo, yargı reformunu zorunlu kılmıyor mu?
Yargıda köklü reform kaçınılmaz. Mevcut yapının daha ileriye taşınması mümkün değil. Malum, bir süre önce
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, reform taslağını kamuoyunun tartışmasına açtı. Eylem planı geniş kapsamlı... Bazı değişiklikler uzun vadeye yayılıyor. Ancak hemen yapılması gerekenler de var. HSYK'nın yapısı gibi. Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, aylardır tartışmaların odağında. Yaz kararnamesini güçlükle çıkarabildi. Mevcut yapısını daha fazla sürdüremez. Değişiklik şart. Bakan Ergin'in taslağı nihai metin değil. Tartışmalara göre son şeklini alacak. HSYK'nın yapısına ilişkin değişiklik yerinde. Üye sayısı artacak,
cumhurbaşkanı ve
Meclis de üye seçecek. Bütün dünyada olduğu gibi...
Adlî yılın açılışındaki
manzara-i umumi yargı reformunu zorunlu kılıyor, hem de ivedilikle. Yandaş kavramı yanlış oldu, ayrıca bu ifade sadece siyasal iktidar için mi kullanılır acaba?