Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun ikinci Türkiye raporunu açıkladığı toplantı için
Brüksel’deyim. Buranın milli yemeği patates kızartması ve (Ahmet Altan’ın tavsiyesiyle) bir tencere dolusu denizci usulü pişirilmiş
midye ile boğuşurken size Türkiye-
Avrupa Birliği ilişkileriyle ilgili AB dininin merkezi (Bizimki bir günlük bir
seyahat olduğu için hacdan çok umreye girebilir) Brüksel’den son havayı ve kahvaltıda biraraya geldiğimiz
komisyon üyelerinin raporundan ilginç detayları aktarayım.
*İlk raporunu 2004 yılında yayımlayan Bağımsız Türkiye Komisyonu, Açık Toplum Vakfı yani Türkiye’de başımıza gelen her kötülüğün müsebbibi olarak görülen
George Soros tarafından destekleniyor. Avrupa’nın yan yana getirilmesi zor kadrolarından birisinin biraraya getirilme amacı aslında Türkiye’nin AB sürecini desteklemek ve Avrupa ülkelerinde Türkiye için
lobi yapmak. Komisyon’un en genci 60’ın üzerinde olan ünlü üyeleri bu raporu anlatmak için Brüksel dışında,
Paris,
Stockholm,
Viyana demeden dolaşacaklar. Yani iyi Avrupalılar da var. Ve Avrupalılara karşı Türkiye’yi desteklemek için para harcayan Soros da Batılı güçlerin uç beyi, ne yapıyorsa cebini doldurmak için yapan bir şer odağı değil.
*Türkiye konusu Avrupa’da büyük ilgi uyandırmaya devam ediyor. Bahadır Kaleağası’nın bile ayakta kaldığı Komisyon binasının hemen karşısındaki basın merkezindeki kalabalık bunun kanıtı. Brüksel’de ne kadar gazeteci,
sivil toplum örgütü, lobi grubu, akademisyen varsa toplantıdaydı. Paris’teki toplantı da en az burası kadar kalabalık olacakmış.
*Nasıl Türkiye’de
Kürt sorunu,
başörtüsü sorunu,
Ermeni sorunu gibi demokratlığı belirleyen turnusol kâğıdı sorunlar var, Avrupa’da da demokratlığın turnusol kâğıdı Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili tutum. Sadece demokratlığın değil Avrupa’da laikliğin de turnusol kâğıdı olmuş durumda Türkiye’nin üyeliği. Bunu en sarih biçimde kahvaltı da konuşma fırsatı bulduğumuz, Türkiye’yi ve hatta
Taraf’ı çok yakından izleyen İtalyan
Radikal Partisi’nin öncülerinden, eski Komisyon üyesi ve İtalyan Senatosu’nun başkan yardımcısı
Emma Bonino ifade etti. Türkiye’nin üyeliğinin güçlü bir savunucusu olan Bayan Bonino, İtalya’da Vatikan’ın baskısıyla Berlusconi’nin çıkarmaya çalıştığı yasalara karşı verdiği ‘
laiklik’ mücadelesiyle tanınıyor. Onu Nur
Serter ve benzerlerinden ayıran ise ‘laikçi’ değil, hukukun üstünlüğüne inanan bir demokrat olması. Kendisi bu adlandırmadan hoşlanmasa da ‘Laik Bonino’nun Türkiye’nin üyeliğinin güçlü bir savunucusu olması
sürpriz değil. Çünkü sık sık gündeme gelen ‘Avrupa kimliğinin’ laik ve politik temellerinin korunması, Türkiye’nin üyeliğiyle birebir örtüşüyor. Yani Brüksel’de her şey Ankara’dan farklı. Bu kez ‘laikliği korumak’ için Türkiye’de AB’yi açıktan destekleyen tek parti olan AKP’nin desteklenmesi gerekiyor.
*Avrupa’dan Türkiye’nin nasıl göründüğüne bir örnek de raporda
Cumhuriyet mitingleri ile ilgili bölüm. Laiklere kötü haber; Türkiye’de “AKP şeriata yürüyor, tehlikenin farkında mısınız” diye yapılan
Cumhuriyet mitingleri, Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun raporunda Türkiye’de şeriat tehlikesi var diyenlerin haksızlığına ve hatta halkın laikliğe nasıl sahip çıktığına
delil olarak gösterilmiş. Komisyon üyeleri üstüne üslük Türkiye’nin AB sürecinin yavaşlamasının suçlusu olarak da “laik prensipleri savunmak bahanesiyle harekete geçen Avrupa karşıtı Türkleri” göstermiş. Bu aralar AKP’ye su içse yarıyor yani.
*Komisyonda
İspanya‘nın
Franco sonrası kurulan ilk demokratik hükümetinin dışişleri bakanı Marcelino Oreja’nın olması rapordaki askerî
vesayet vurgularını arttırmış. 1981’de Tejero komutasındaki askerlerin bastığı parlamentonun üyesiymiş Oreja. O gün binada değilmiş ama askerlerin rolünün azaltılmasının İspanya’nın demokrasiye geçişinde oynadığı rolü biliyor. Bu anlamda İspanya ile Türkiye arasında benzerlikler kuruyor. Burada en çok konuşulan konulardan biri de
Ergenekon davası. Oreja toplantıda Türkiye’deki
Ergenekon davasının önemini de İspanya örneğiyle açıkladı ve davayı desteklediğini söyledi. Raporda da
siyaset, asker ve yargı içinde laiklik merkezli gruplardan, ordunun tehditlerinden, hükümeti devrime planlarından açıkça bahsediliyor.
* Oreja’nın komisyonda olması
PKK konusunda raporda Avrupa’dan alışık olmadığımız sertlikte bir dil kullanılmasında da etkili olmuş olabilir. Basklı bir ETA karşıtı Oreja. Hem de daha ulusalcı olan sağ partilerde çalışmış bir Basklı o.
Abdülkadir Aksu’nun demokrat olanı diyebiliriz. Raporda “PKK ve hapisteki
Öcalan meşru siyasi muhataplar değillerdir ve Türkiye’de gelecekte yasal olarak varolamayacak kadar çok
terör eylemi gerçekleştirmişlerdir” sözünün altında imzası olanlardan birinin Öcalan ve PKK’nın ısrarla
Kürt sorunun da arabuluculuk yapmasını istedikleri,
Kosova barışı ile Nobel’i alan eski
Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari olması ilginç. Herhalde bu rapordan sonra PKK Ahtisaari’nin adını bir daha anmaz.
*
Ergun Babahan ile birlikte bindiğimiz Brüksel uçağında
Onur Öymen de vardı. Ama eminim Öymen bile
Kıbrıs meselesinde Hollanda’nın eski
Dışişleri Bakanı Hans van den Broek kadar Kıbrıs davasını savunamaz. Avrupa’da bir huysuz
Güney Kıbrıs yorgunluğu var.
Talat bir an önce Brüksel’e gelip, bu havayla yelkenlerini doldurmalı.
*Toplantıda iki “âkil adam” eksikti. En çok görmek istediğim üçüncü yolun babası Anthony Giddens toplantıda yoktu. Komisyonun ilk üyelerinden, Polonya’daki
dayanışma hareketinin ideologu Bronislaw Geremek ise 2008 yılında hayatını kaybetmişti.
* Komisyon raporunun arkasındaki esas isim
raportör Albert Rohan. Onun Türkiye’nin AB üyeliğine en şiddetli karşı çıkan Avusturya’nın eski
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri olması tarihin bir cilvesi. Neden Avusturyalılar bu kadar Türkiye karşıtını anlatırken Viyana Seferi’nden bahsettiği anda ince bir mizah anlayışı olan Ahtisaari devreye giriyor: O gün çok şanslıydınız.
* Son olarak raporla ilgili her okuduğunuza inanmayın. Çıkan haberlere baktım, herkes bir tarafından tutuyor bu fili. En iyisi mi internetten bulup, bizzat kendiniz okuyun. Her biri bir Taraf yazarı namzedi olan bu ‘Âkil Adamlar’dan okuduğunuz Türkiye’yi siz de seveceksiniz.