Öldükten sonra bir medya yıldızı haline geldi
Münevver. Babası
Süreyya Karabulut ise medya için sadece
reyting getirecek bir 'meta' olduğunu en acı şekilde öğrendi. Daha birkaç gün önce keyifle çıktığı televizyon programları birden aleyhine döndü.
Her gün
gazetelerin en baş sayfasında yayınlanan o fotoğrafa baktığınızda Münevver Karabulut'un bir maktul değil de bir film yıldızı olduğunu düşünebilirsiniz. Bereket ilgi çekecek bir yüzü var da gazeteler her gün bıkmadan fotoğrafını yayınlıyor! Hatta o fotoğrafı yayınlayabilmek için kıldan tüyden haberler uydurdular bugüne kadar. Ya daha çirkin bir kız olsaydı ne olurdu acaba? Bu
dosya hangi karanlık dehlizlerde kaybolup giderdi kim bilir.
En çok da
babası sayesinde öldükten sonra bir medya yıldızı haline geldi Münevver. Sürekli konuşan bir babası var. Akşam televizyonda görmezsek, sabah mutlaka gazete sayfasında buluyoruz. Bir başka medya yıldızı da kendisi. Adam şöhretin, medya yıldızlığının keyfini sündüre sündüre çıkarttı bugüne kadar. Pokerde eli güçlü adam gibi...
Hani şu her gün gazetelerde boy boy fotoğrafları yayınlanan güzel kız bunun kızıydı. Kızı öldürülmüştü. Mağdurdu. Kendisi fakir, öldürenler zengindi. Baba Süreyya; zenginlere karşı savaş açmış bir Robin Hood'du sanki... Ya da ne bileyim tarihten bir kahraman seçip
koyun, işte o kahraman gibi bir şeydi. Zenginin parası ve gücü varsa, gariban aşçının da medya gücü vardı.
Çocuğunun öldüğü günden beri televizyon televizyon dolaşarak konuşan ve bir medya yıldızı haline gelmenin keyfini yaşayan baba Süreyya Karabulut'un maskesi düşmüş gibi görünüyor. Ancak çocuğunun ölüsü üzerinden para pazarlığı yaptığı iddiaları medya için adeta bir can simidi oldu. Zaten bu ölü sevici medyanın Münevver'den vazgeçmeye niyeti yoktu da bu
tartışma kaymaklı kadayıf olmuştu. Öldürüldüğü günden beri arka sayfa güzeli gibi istisnasız her gün fotoğrafını girip onun üzerinden
Garipoğlu ailesini dövenler bundan bıkmış olacaklar ki şimdi işler tersine döndü. Hedefe bu kez Münevver'in babası kondu. Tartışmanın fitilini de bir kitap çalışması ateşledi.
Sıcak olaylar ve şahsiyetler üzerine kitap ve belgesel yapıp çok para kazananlar, bu popüler konuyu kaçıracak değillerdi ya! Her gün gazetelerde şöyle gerdan kırarak yandan çekilmiş fotoğrafı yayınlanan Münevver'in hikâyesini de kitaplaştırmalıydılar. "Madem çok popüler, madem gazetelerde çok okunuyor, televizyonlarda reyting yapıyor, bu fırsatı neden kaçıralım" diye düşündüler herhalde. Babasının
yardım ve yataklık etmesiyle kimsenin şimdiye kadar ortaya çıkaramadığı birkaç fotoğrafını bulur, ardından birkaç aşk mektubunu da hunharca ortaya çıkardılar mı süper satacak bir kitap haline gelirdi. Cüneyt
Özdemir derhal harekete geçmişti tabiî ki. Ama o da ne, Münevver'in babası yazılacak kitaptan, kazanılacak paradan pay istiyordu.
Sanki kendisinin ticari kaygıları yokmuş gibi, sanki kendisi tamamen
sosyal sorumluluk projesi olarak Münevver'i yazıyormuş gibi, Süreyya Karabulut'u hemencecik ifşa ediverdi. Oysa bu ekmeği tek başına yemek istiyordu ama babası öyle düşünmüyordu. Öyle ya 'Güzel Münevver'in
testere ile öldürülmesi' mitini babası ve medya birlikte büyütmüşlerdi. Bu hikâyenin böylesine büyümesinde babasının da hatırı sayılır bir katkısı vardı. Hatta tamamen babasının yazdığı bir hikâye olarak bile kabul edilebilirdi. Doğal olarak da ekmeği birlikte yemeleri gerekmez miydi?
Süreyya Karabulut, kendisinin medya için sadece reyting getirecek bir 'meta'dan başka bir şey olmadığını çok acı bir şekilde öğrendi. Daha birkaç gün önce keyifle çıktığı televizyon programları birden aleyhine dönmüş ve bir anda kızının ölümünü pazarlayan adam haline getirilmişti. Öldürücü vuruşu da bu popüler cinayeti kitaplaştırıp çok para kazanmak isteyen
Cüneyt Özdemir yapmıştı ve yazılacak kitaptan babanın pay istediğini söylemişti. Bu ülkede medyanın ipiyle kuyuya mı inilir?