Aramızda, nefret ateşinin sönmesini istemeyenler var.
Kürt’ü Türk’ten, Türk’ü Kürt’ten ölesiye nefret ettirmeye çalışıyorlar.
Ve onlar, tek millettirler.
Irkları, dilleri, ideolojileri, hatta dinleri farklı olabilir.
Ama birdirler.
Hepsi, nefretin askerleri...
İşte onlardan birileri,
pazar günü Şemdinli’de bir kez daha görüldü.
‘Düşmanlık bitmesin’ diye, kan dökmeye devam ediyor...
Karşı cephedeki ‘nefrettaş’larına, haklı gerekçeler üretiyorlardı.
Son saldırı, başka türlü nasıl okunabilir?
Safdilliğin âlemi yok.
Dün, İçişleri Bakanı
Atalay, demokratik
açılımı anlatacaktı.
Saldırının, hemen önceki güne denk gelmesi, tesadüf olabilir mi?
Bugün,
Dünya Barış Günü...
DTP’nin, barış umutlarını yükseltmek için çıkış yapmaya hazırlandığı gün...
Barış ve
demokrasi yanlılarının Diyarbakır’da toplanmaya çağrıldığı gün...
Bu çıkış, önleyici bir sabotajla berhava edilmiş olmadı mı?
Kaçıncı kezdir başımıza geliyor bunlar?
Tamam!..Yapanları, failleri, katilleri, teröristleri biliyoruz.
Siz, asıl kime yaradığına bakın, kimin kazançlı çıktığına...
Hangi yanda olurlarsa olsunlar, şahinlerden başka kimseyi göremeyeceksiniz.
Şahin kardeşler, yeni bir
dayanışma kampanyası başlatmış.
Ortaklık sürüyor...
***
Varlığını düşmanlık üzerine kuranın ömrü de, düşmanınınkiyle sınırlı olur.
İkisi de yalnız gitmez mezara.
Birlikte yaşar, birlikte ölürler.
Düşmanlık, kardeşlikten öte bir kader birliğidir aralarında.
Birinin yokluğunda diğeri anlamsız, gayesiz kalır.
Artık yapacak hiçbir şey kalmamıştır geride.
Bu dünyadaki görevleri, düşmanın sahneden çekilmesiyle sona ermiştir çünkü.
Nefret kardeşliği, böyle güçlü bir bağdır işte.
Nefret, içinde düşmana gizli bir aşk barındırır...
Maşuk kaybedildiğinde, nasıl yerine başka bir şey konamazsa...
Nasıl, doldurulamaz bir boşluk bırakırsa ardında...
Düşmanlar da öyledir... Birbiri için yaşarlar, birinin hayatı diğerininkiyle kaim...
Düşmansız, anlamını yitirir hayat, yaşanmaya değer olmaktan çıkar.
***
Düşman kardeşler denince, akla hemen
Pakistan ile
Hindistan gelir.
Doğuştan düşman
ikiz kardeş oldukları için belki de...
Bu ilişkinin doğasını incelemeye en elverişli tarih laboratuvarı gibidirler.
Ama kardeşlerin düşmanlığı değil, anlatmak istediğim.
Düşmanların kardeşliğinden bahsediyorum.
Bütün ölümsüz rakipler, her türden karşıt kutuplar, savaşkan şahinler...
Mücadele güçlerini, motivasyonlarını, ayakta kalma dirençlerini ‘öteki’nden almazlar mı?
Alın size
Filistin-israil, ABD-
Rusya, Hutsi-Tutsi ve benzeri çatışma modelleri...
O kadar ki, açık ya da kapalı dikta rejimlerinin en güçlü silahı, bu nefret dinamiğidir.
Altın
kural, şöyledir;
‘Ne yapıp edin, halka nefret edeceği bir şey gösterin’.
Nefret, ilaç gibi gelir... Birleştirir, dirileştirir...
İç birliği sağlamanın yolu, ortak düşman göstermektir; yoksa, bulmak ya da
icat etmek gerekse bile...
Düşmanın varlığı, iç ihtilafları unutturur, daha iyi bir hayat talebini erteletir...
Yekpare blok olarak, bir araya toplar herkesi...
Çünkü, ortak tehdit algısı söz konusudur.
Nefretin bütün düşman askerleri, bu yüzden kardeştir.
Birbirlerine muhtaçtırlar, yalnız yapamazlar.
***
Şimdi söyler misiniz;
4 askerimizin şehit düştüğü son saldırı, kime, hangi amaca
hizmet etti?
Hangi nefreti körükledi, hangi düşman kardeşe hayat öpücüğü verdi?
Anlayın ki siz;
Şahinler, yine şahinleri kolluyor besbelli...
Güvercinleri yaşatmayı başaramazsak, vay halimize!
Onun için bu saldırıyı herkesten önce, herkesten çok, herkesten şiddetli DTP kınamalı...
Herkes kendi şahinlerine mukayyet olmalı ki, nefreti geriletebilelim.