Demokratik Açılım'da hem Baş
bakan Erdoğan'ın hem de Bakan Beşir Atalay'ın ısrarla üzerinde durduğu '
yılbaşına kadar çözüm' takvimi aslında biraz da zorunluluk.
Şöyle ki
Kürt sorunu gibi çok aktörlü ve bol faktörlü sorunların nedenleri ve çözümü çok sayıda farklı parametreye bağlı. Hem
ülke içinde
demokratikleşme yolunda adımlar atacaksanız hem elinde
silah olan ve her an
eylem yapabilecek teröristlere karşı
operasyon yapacaksınız hem de o
örgüte
destek olan dış faktörleri izole etmeye çalışacaksınız. Doğal olarak bu kolay bir iş değil.
Çeyrek asırdır
PKK terörünün sürmesinde iç faktörler kadar dış destek de önemliydi. İşte 'tarihi fırsat' söyleminin altında dış konjonktürün
Türkiye'nin lehine olması yatıyor.
Açarsak... 2002 yılından bu yana 'komşularla sıfır problem' hedefiyle 'çözüm üreten diplomasi' yöntemini
tercih eden
Ankara bunda da başarılı oldu.
Bir dönem PKK'ya
lojistik destek veren
Suriye ve
İran bugün Türkiye'nin yanında. Hem merkezi hem de bölgesel
Irak yönetimi PKK'ya desteğin kendilerine fayda sağlamayacağını gördü. Dahası Türkiye onlar için karşılarına alınabilecek bir ülke değil. Bunu fark ettiler. Bir yandan da Avrupa'da PKK'ya kucak açan ülkeler artık örgüte mesafeli. Yani dış destek konusunda örgüt tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Bir yandan da ülke içinde demokratikleşme adımları atılıyor.
Yılbaşı baskısı ise biraz da Irak'ın kendi iç yapısıyla ilgili. Çünkü
ocak ayında seçimler var. Sandıktan nasıl bir tablonun çıkacağı bilinmiyor. Mevcut hükümetle ve
Kuzey Irak yönetimi ile iyi ilişkiler kuran Ankara, ocak sonrası tabloyu öngörmekte zorlanıyor. Bilinmezlik de büyük bir risk.
Hem Suriye hem İran hem de Irak ile hedeflerin örtüştüğü bir dönemde Ankara PKK'yı dağdan indirmeyi planlıyor. Bakan detay vermiyor ama 'ülke içinde mutabakat sağlanması durumunda dışarıda da yapacaklarımız var' diyor. Yani bizim bilmediğimiz kapsamlı bir
hazırlık var.
Fakat şunu da unutmamak lazım. Suriye, İran ve Irak hattında ilişkiler
pamuk ipliğine bağlı. Geçen hafta
Bağdat'ta patlayan bombalar Bağdat ile Şam'ı karşı karşıya getirdi. Bağdat sorumluları Şam'da arıyor. Biraz abartılı gelebilir ama Bağdat'ın imkanı, Şam'a savaş açacak. Diplomatik kaynaklar Bağdat'ın konuyu BM ve ABD nezdinde
gündem yapması durumunda Suriye'nin yeniden izole edileceğini ve sonrasında da İran eksenine döneceğini söylüyor. Bu durum da Ankara'nın kurmaya çalıştığı denklemi boşa çıkartıyor.
Bu yüzden
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu Türkiye için milli mesele olan
Kıbrıs görüşmelerini bile erteledi. Slovenya'dan Lefkoşa'ya uçacakken rotasını Şam ve Bağdat'a çevirdi. Ankara tansiyonun acilen düşürülmesine çalışıyor. Suriye ile Irak arasında yaşanacak gerginlik zincirleme olarak tüm bölgeyi etkileyecek. Bu durumda PKK için başka bir tarihi fırsatı beklemek zorunda kalabiliriz.
Davutoğlu'nun ezber bozan yaklaşımı
Ben kendimi bildim bileli duyarım. Muhtemelen yaşça büyük olanlar daha eskiden bu yana konuşuyorlardır; "Türkiye üç tarafı denizler, dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülkedir" Bu görüş yıllarca dış
politikanın da temel argümanı oldu.
Bled
Stratejik Formu toplantıları için Slovenya'ya giderken
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile uzun ve verimli bir
dış politika turu yaptık. Konuşmalara bütün olarak baktığımızda dış politikada ezberlerin bozulduğunu söylemek mümkün. Öncelikle Davutoğlu Türkiye'nin en büyük avantajının bulunduğu coğrafya ve dinamik nüfusu olduğunu söylüyor. Yani sanıldığı gibi bulunduğumuz yer aleyhimize değil Bakan'a göre.
Bu tezini çok sağlam temellere oturtmuş. Zaten 2002'den bu yana da bu teze uygun bir dış politika yürütüyor. Yunanistan'a endeksli dış politika artık yok. Bölgeye hatta dünyanın geneline çok daha geniş bir perspektiften bakıyor. Mesela aynı anda Sırbistan'da hükümetin kurulmasına aracı olurken Lübnan'da
koalisyon görüşmelerine destek veriyor. Aynı zamanda
Pakistan-
Afganistan gerginliğiyle ilgilenirken bir yandan da Suriye
İsrail görüşmelerine aracılık ediyor. Yani gelişmeleri izleyen bir ülke olmak yerine oyun kuran bir strateji tercih ediliyor.
Zaten stratejik derinliği yüksek bu politika sonuç veriyor ve dünya gündemini ilgilendiren en önemli üç konudan ikisinde Türkiye
masa da olmak durumunda. Başta da dediğimiz gibi Davutoğlu yıllardır alışılagelmiş dış politika konseptinin dışında bir çizgi takip ediyor. Dezavantaj olarak gösterilen coğrafyanın aslında doğru kullanıldığında nasıl büyük bir güç aracı haline gelebileceğini anlatıyor.
Davutoğlu Bakanlık koltuğunda oturduğunda '
kabine dışından atanması'
eleştiri konusu yapılmıştı. Fakat performansı ile dış politikada iz bırakacağını şimdiden kanıtladı.