Kürt açılımını çıkmaza sokmak için her türlü yolu deneyenlerin “çözümsüzlük” halinde savunacakları bir düşünce, plan-proje acaba var mıdır?
“Son
terörist de temizlenene dek” çatışmalar sürüp gidecek midir?
Daha kaç gencimizi “
siyaseten çözemediğimiz” bir sorun nedeniyle, askerlik yaparken şehit vermeye devam edeceğiz?
Analar, babalar, eşler, kardeşler, çocuklar, Meclis’e gönderdikleri kadrolara, “Barış için ne yaptınız?” diye sormayacaklar mıdır?
Demeç vermenin, cenazelerde saf durup, “Şehitler ölmez” diye nutuk atmanın ötesinde iktidarıyla muhalefetiyle, askeriyle siviliyle
ülkeyi yönetme iddiasında olanların bu ülke insanlarını huzur-
refah içinde yaşatma sorumluluğuna aykırı değil midir sonuç almayı engellemek, çözüme takoz koymak?!
PKK’yı silahsızlandırma, Kandil’i tümüyle boşaltma, örgütün
yönetici kadrosunu Norveç’e gönderme gibi niyetler, “bir yaz rüyası”ydı diyelim, 2009
Türkiye’sinde bir “ütopya”yı daha tarihe gömeceğiz de ne olacak?! Yarın kan dökülmeye başladığında bunun sorumluluğunu kim üstlenecek?
Kürt açılımına “edebiyat” diyenler, çocuklar ölmeye başladığında en hafif deyimle mahcup olmayacaklar mı? “
Anadolu insanı asırlardır zaten iki işe yarar:
Askerlik yapar,
vergi öder” diyen “kast” sistemi, daha kaç yıl savaş lobisinden beslenecek?
Oysa çözüm için toplumca umutlanmıştık.
Siyasi iklim son derece uygundu.
Ancak barış korkutuyor!
“Ya çözüm olursa?” diye olmadık çarpıtmalar yapılıyor.
Süreci boşa çıkarmak için, gerçeğe sığmayan kuşkular yaratılıyor.
Türkiye’nin “üniter yapısı” sorgulanıyormuş, sınırları değişecekmiş gibi korkular salınıyor. Bölünme paranoyası yaratılıyor. DTP “Federasyona karşıyız” diyor, inandıramıyor.
CHP orduyu açıkça kışkırtarak
Genelkurmay Başkanı’nı
MGK bildirisi dışında tavır almaya yöneltti.
Başbuğ da, Anayasa’nın üçüncü maddesini hatırlatarak, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bir bütün. Dili
Türkçe. TSK ulus devlet ve üniter devletin korunmasında taraf ve öyle kalacak” diye güvence verdi.
Siyasetin sefaletine bakın ki, “orduyu göreve” çağırıyor, bunu da ana muhalefet partisi yapıyor!
Askeri “Sürecin parçası haline gelmeyin” diye uyarıyor.
Peki, 25 yıllık PKK mücadelesinde Apo yakalandıktan sonra, “Biz terörle mücadelede görevimizi yaptık, bundan sonrası siyasetçilerin görev alanına giriyor” diyen de askerler değil miydi?
Madem ordu bu işte taraf, “çerçeve”yi askerler çiziyor, sivillere, seçimle gelen hükümetlere, parlamentoya ne gerek var?!
Türkiye “askerin vesayeti”nde yönetilmeye devam etsin, cumhuriyet tarihinin bu en sıkıntılı alanında siyaset fikir üretmesin, “Üniter yapıyı değiştirecekler” diye bir yalanın arkasına sığınarak Kürt sorununda çözümsüzlüğe oynayalım?!
Çözüm olmazsa ne olacağını soruyoruz.
Askere, muhalefete... Her şey eskisi gibi mi devam edecek?!