Fakat en çok dikkat çeken 'olmayanların çokluğu.' Tam 214 klasör 'çok gizli' olduğu için avukatlara bile verilmedi. Bundan sonra da sır kalacak. Öyle ki kendilerine
Ergenekon adını veren bu yapılanma devletin en kritik yerlerindeki en mahrem bilgilere ulaşmış, arşivlemiş ve bunlar üzerine strateji geliştirmiş. Sadece bu durum bile ne tür bir örgütlenme ile karşı karşıya olunduğunu ortaya koyuyor.
Ek klasörlerde dikkat çeken noktalardan birisi de Gizli Tanıklık meselesi. Birinci ve ikinci iddianamede ifadeleriyle
gündem oluşturan gizli
tanıklar bu kez de sarsmaya devam ediyor. Gizli tanık 'İlk Adım' sanıklardan Levent Ersöz'ün
PKK liderlerinden
Cemil Bayık ile görüştüğünü, Gaffar Okkan'ın da Ersöz'e bağlı bir
ekip tarafından öldürüldüğünü anlatıyor. Bu iddialarını da yer, tarih ve olay vererek sıralıyor.
Yine üçüncü iddianamede
gizli tanıklar
Anadolu, Gurbet ve Mehmet çok çarpıcı ifadeler vermiş. Hatırlanacaktır. Birinci ve ikinci iddianamede 'Kıskaç', 'Aydos', 'Hisar' başta olmak üzere 20'e yakın gizli tanık vardı. İfadeleriyle bir dönemin karanlık olaylarına ışık tuttular.
Fakat ilk günden bu yana Gizli Tanıklık meselesi üzerine tartışmalar sürüyor. Hatta
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ bile basın toplantısında 'Gizli tanık kimdir? Ne kadar güvenilir' diyerek farklı bir noktadan tartışmaya girmişti.
Konunun
teknik kısmı basit.
Organize suçlarla mücadelede klasik ceza muhakemeleri usullerinin yetersiz kalması sebebiyle Gizli Tanıklık Kanunu çıkarıldı.
Hücre tipi yapılanmış, gizliliğin temel esas olduğu örgütlenmelerde içeriden birinin gizli tanık olması çok önemli. Dosya sadece ifadeler üzerine kurulmuyor fakat bazen bir ifade
kilit taşı rolü üstlenebiliyor.
Fakat
dava sürecinde birçok gizli tanık deşifre oldu. Hatta bir kısmı bizzat savcılar tarafından deşifre edildi. Belki savcılar farkında değildi belki de 'iddianameyi açıkla' baskısı yüzünden gerekli özen gösterilmedi. Birçok gizli tanığa ait tanımlayıcı bilgiler ek klasörlerde yer aldı. Parmak izleri internete düştü. Bir kısım gizli tanıklar da sanıklar tarafından
duruşma salonunda deşifre edildi.
Gizli tanıkların gizliliği hayati öneme sahip. Çünkü karşımızda bombalara, tetikçilere, silahlara sahip bir yapılanma var. Ve savcıların iddiasına göre de gerektiğinde
naylon terör örgütleri kurma yeteneği de mevcut. Uzantılarının da hâlâ aktif olduğu düşünülürse deşifre olacak gizli tanıklar da hayati tehlikeyle karşı karşıyalar.
Ya da en basit şekliyle 'İfademi geri çekiyorum' diyerek savcılığa başvuruyorlar. Yakın örnek
Albay Cemal Temizöz davasında yaşandı. 17 yaşından itibaren
korucu olarak Temizöz ve ekibiyle iç içe olan M.N.B ifadeleriyle Temizöz ve Kamil Atak'ın tutuklanmasına neden olmuştu. Fakat deşifre olan M.N.B daha sonra 'Ben sadece duyduklarımı anlattım' diyerek ifadesini geri çekti. Duyumlar kendisinin ve ailesinin tehdit aldığı yönünde. Benzer durum diğer gizli tanıklar için de geçerli.
Tanıkların kimliğinin deşifre edilmesi konusundaki sıkıntılar sadece savcıların ihmali ya da dikkatsizliğinden kaynaklanmıyor. 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu çerçevesinde kurulan Tanık Koruma Dairesi ve Kurulu hakkında
Ankara kulislerinde ilginç senaryolar dolaşıyor. Bizzat kurulun tanıklık olayına
soğuk baktığı biliniyor. İşin ilginç yanlarından biri de 11 kişiden oluşan kurula
HSYK'nın üye ataması. Malum HSYK yaz kararnamesinde Ergenekon hakim ve savcılarının kellesini istemişti. Tabii faili meçhulleri araştıran savcıların da. Aynı isimlerin böyle önemli bir kurula yollayacağı temsilciler ister istemez şüphe doğuruyor. Gizli tanıkların ne kadar gizli kalacağı sorusu önemli bir soru.