Bendenizi ilk olarak vatan
haini ilan eden kişi, eski başbakanlarımızdan
Mesut Yılmaz oldu. Ama hakkını yemeyeyim, daha sonra başıma geleceklere göre Mesut Yılmaz’ın beni hain ilan edişi bir hayli kibar oldu.
Bir kere ismimi vermedi. O günlerde yazdığım bazı haberler ve köşe yazılarımdan hareketle beni kastederek, ‘Onun yaptığının
Öcalan’ın yaptığından ne farkı var?’ demişti.
Yine yiğidi öldürelim ama hakkını verelim, o günlerde yazdığım haberlerden biri, tamamen benim hatam yüzünden yanlış bir haberdi. Hemen haberin çıktığı gün hatamı fark ettim, ertesi gün köşemde özür dileyen bir yazı yazdım. Ama Mesut Yılmaz fırsatı kaçırmadı, benim özrümden hareketle Öcalan benzetmesini yaptı.
O zaman Mesut Yılmaz üçlü koalisyonun başbakan yardımcısıydı, Türkbank skandalı sebebiyle beni zaten pek sevmezdi. (Türkbank skandalının dorukta olduğu dönemde bir meşhur ‘yüzleşme’ toplantısı yapılmıştı
Başbakanlık konutunda. Toplantı sonrası Yılmaz bana, siyasi gazeteciliği kastederek ‘Sen bu işleri bırak, sanat falan yaz’ dedi, ben de ‘İzin verirseniz
spor yazarı olayım bari’ cevabını verdim.)
Aynı hükümetin bir başka
Başbakan Yardımcısı da
Milliyetçi Hareket Partisi lideri
Devlet Bahçeli’ydi. O da bir seferinde, partisinin grup toplantısında çıktı, bir grup gazetecinin vatana
ihanet ettiği imasında bulundu. Grupta ben de vardım. Nedense hiç şaşırmadım ama korkmadım desem yalan olur.
Sonra da defalarca hain ilan edildim.
İlan edenlerin çoğu marjinal kişi ve gruplardı, çok da üstünde durmadım. Ama ne zaman ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldi ve bugün çoğu
Ergenekon davasının sanıkları arasında yer alan bir grup insan Türkiye’de ‘ulusalcılık’ adı verilen eskinin faşistleriyle Kemalist solcularını bir araya getiren ‘
Kızıl Elma Koalisyonu’nu hükümeti sıkıştırmak, gerekirse
darbe dahil her yöntemle düşürmek için kurdu, işte o zaman işler sertleşmeye başladı.
Önce, Kıbrıs’ta
Annan Planı’na dayalı bir çözümü desteklediğim için, dün de
Cengiz Çandar’ın köşesinde okuduğunuz vatan hainleri listesine girdim.
Listeyi kimin hazırladığı ve kimin dolaşıma soktuğu konusunda kanaate sahibim ama şimdi söylemeyeceğim. Liste internette yayımlandı, dergilerde yayımlandı,
elektronik posta gruplarında elden ele dolaştı, hâlâ daha nadiren de olsa bana bile gönderiliyor, ‘Sen de mi vatan hainisin’ diye soruluyor.
Sanıyorum bu listenin ve bir de
Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı’nın bugünün bir kısım Ergenekon sanığının şikâyeti üzerine Radikal’den bana,
Haluk Şahin’e, Murat Belge’ye ve
Erol Katırcıoğlu’na, Milliyet’ten ise Hasan Cemal’e açtığı davanın çok meşhur olmasının da etkisiyle, birdenbire kendi adımı sık sık o zamanlar bir kısım Ergenekoncu’nun pek favori eylemi olan
mahkeme kapısı gösterilerinde görmeye başladım.
Mesela rahmetli Hrant Dink’in 301’den mahkum olduğu
duruşma günü sokaktaki bazı göstericilerin elindeki koca bir dövizde, üstünde benim de adımın bulunduğu bir grup insan ‘Misyoner çocuğu’ olarak anılıyorduk. Sonradan öğrenecektik, aynı gösteride
emekli General
Veli Küçük de ‘tesadüfen’ bulunmuştu! O dövizi daha sonra Orhan Pamuk’un yargılandığı ve sokakta göstericilerce
taciz edilmek istendiği gün de gördüm, başka bir iki gösteride de...
***
Şimdi yeniden birilerini ihanetle
suçlama mevsimi açılmış gibi gözüküyor. Neyse ki bu sefer Devlet Bahçeli işe çok yukarıdan başladı, Cumhurbaşkanı’nı, Başbakanı,
Genelkurmay Başkanı’nı, pek çok bakanı ve kuvvet komutanlarını ‘ihanet’ içinde olmakla itham ediyor.
Zaten Bahçeli’ye kalsa, 1. Dünya Savaşı’nı bitiren Mondros Mütarekesi’ni imzalayan Rauf Orbay da hain ve onun işgal döneminin sadrazamı Damat Ferit’ten hiç farkı yok!
Ben anlamadım, Mondros imzalanmamalıydı ve
Osmanlı savaşa devam etmeliydi mi demek istiyor Bahçeli.
Tarihte böyle spekülasyonlar yapılmaz elbette ama eğer Bahçeli’nin dediği olsaydı da Osmanlı savaşa kanının son damlasına kadar devam etseydi, bugün Devlet bey birilerini ihanetle suçlayacağı bir vatan bulmakta zorluk çekebilirdi.