3.köprü İstanbul'a yapılırsa, kesinlikle tarihi bir hata olur.
Bir zamanlar
Başbakan Erdoğan da aynı görüşe sahipti. Zaten şimdilerde 'köprü karşıtı
lobi' bu projeyi Başbakan'ın o sözleriyle yeteri kadar yıpratıyor.
Ulaştırma sektörünü kenarından köşesinden takip eden biri olarak naçizane bende
“Köprü bırakın trafik çilesini bitirmeyi, trafiği cehenneme çevirecek” diyorum.
Nereden mi biliyorum?
Gelin sizle bugün İstanbul için sadece göze hitap edebilme (bu da tartışılır !) özelliği kalmış köprüleri
analiz edelim..
İlk köprümüz
Boğaziçi köprüsü.. Köprünün yapımı 1970'de başladı, hizmete girdiğinde takvimler 1973 yılını gösteriyordu. Açılış, adına “Süleyman hep Başbakan. Başbakan hep Süleyman” sloganları atılan Süleyman
Demirel'e nasip oldu.
İKİ YAKAMIZI BİRLEŞTİRECEKTİ !
Bu ilk köprü Boğaziçi'nin iki yakısını birleştirdi birleştirmesine ama trafik çilesine merhem olamadı. Gerçi ilk yıllar;
araç sayısının azlığı nedeniyle göreceli bir rahatlık vardı köprü trafiğinde. Ama çok geçmedi, araçlar köprü giriş çıkışlarında o kötü süprizle tanıştı.
2.KÖPRÜYE İSTANBUL FATİHİNİN ADI VERİLDİ
İkinci köprü ise,
Türkiye'yi dışa açan,
ülkeye çağ atlatan Özal'a nasip oldu. Köprüye
Fatih Sultan Mehmet adı verildi. İstanbul'u fetheden büyük komutanın adıyla arandı çare trafik çilesine.. Ama olmadı. Rahmetli Özal'ın,
“Semra tak bir kaset de neşemizi bulalım” sözleriyle hizmete giren 2. köprü araç sahiplerini neşelendirmedi. Hatta gişe önlerinde uzadıkça uzayan kuyraklar onların sinirlerini daha da gerdi.
Şimdi Türkiye 3.Köprüyü tartışıyor. Aylarca konuşuldu, güzergahlar çizildi.
Sayın Başbakan'ın,
“Demirel ve Özal'a nasip olan köprülerden bir tane de ben isterim” tarzı basit bir düşünceye sahip olmadığını biliyoruz.
Gerçekten 'ülke için yararlı olan proje ne ise onu hayata geçirin' diyor her seferinde
Cumhuriyet tarihinin belki de en çok iş yapan
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'a..
Gerçekten eleştirileri ayırmak lazım. Körü körüne karşı çıkanlar yok mu tabi ki var. Ama
“3.köprüye hayır” diyen her kesimin kaygılarını dinlemekte fayda var. Çünkü yeni köprü dünyanın en güzel kentlerinden İstanbul'un bundan sonrasını kökünden etkiyecek.
Projenin sahibi
Ulaştırma Bakanlığı ve
Karayolları Genel Müdürlüğünün niye kimsenin yüzyılın projesi olarak görülen
Marmaray'a karşı çıkmadıkları gerçeğini iyi incelemeleri gerekiyor.
Bugün İstanbul'un bitmeyen çilesi, araç trafiğine çözüm getirerek değil, ancak insan
taşımacılığı ile yani toplu taşıma sistemi ile aşılabilir. İstanbul'un
ulaşım planına yön veren uzmanların hemen hemen tamamı da zaten bu görüşte. Bugün köprüden geçen araçların % 80'i otomobil. Ve bu araçlarda ortalama 1,5 kişi seyrediyor. Yeni köprü yapsanız bu nüfus yoğunluğu ile evi ile işi arasında kıta değiştiren yaka değiştiren insanların çilesine ne kadar derman olabilirsiniz. Marmaray ise, günde 1,6 milyon kişi taşıyacak bittiğinde ve göreceksiniz İstanbul'luları bir hayli rahatlatacak. Şehir yaşamı hız kazanacak, İstanbul'luların zamanı ceplerinde kalacak.
Köprüyü şiddetle savunanların bir tezine de bakmakta fayda var.
“3.Köprü transit trafiğe de kökünden çözüm olacak.” Bu teze varmak için bugün gerçekten böyle bir sorun yaşanıyor olması gerekir. Baktığımızda transit geçişlerin köprü trafiğindeki payının % 2.8 olduğu görülüyor. Yani bu kadar az payı olan bir sıkıntı için
“köprü yapalım” demek pek de mantıklı gelmiyor.
Yavaş yavaş köprü niçin yapılmamalı biraz da o gerekçeleri sıralayalım. Öncelikle Başbakan sayın Recep
Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıyken 3.köprü ile ilgili incelemeleri yaptırdıktan sonra
“İstanbul'u bir çok yönden bitireceği için biz 3. köprüye karşıyız ve reddediyoruz” demişti. İstanbul'u şuan yöneten
Kadir Topbaş da, daha bir ay önce 100 binlik
Çevre Düzeni Planında yani İstanbul'u ulaşım anayasasında; kentin yeni bir köprüye ihtiyacı olmadığına karar verdi.
Ama ne olduysa oldu, 3.köprü kararı alındı.
Bugün kimse köprüsüz -
köprülerimiz Prag ve Budapeşte'dekiler gibi sanatsal olmasa da San Fransisco'daki Golden Gate kadar renkli olmasa da - bir İstanbul düşünemiyor.
Yeni köprü; kentin trafiğine elbette soluk getirecek ama kentte yaşayanların soluğuna, nefesine, havasına vereceği zarar da es geçilmemeli. Marmaray'la birlikte yeni raylı ve denizin kullanılacağı toplu taşıma sistemleri kentin kuzeye doğru büyümesini önleyecektir. Bu gerçekten İstanbul için tek çözüm yoludur.
ÇEVREYE RAĞMEN 'KÖPRÜYE EVET' DEMELİ Mİ?
Eğer İstanbul kuzeye doğru büyürse ne olur? İstanbul için
temiz su havzaları ile temiz hava kaynağı olan kuzey ormanları tahrip olur.
Aslında sadece bu çevresel kaygalar nedeniyle bile daha duyarlı bir çözüm yolu bulunmalı. Karayollarının deneyimli Genel Müdürü Cahit Turhan her ne kadar,
“İstanbul'a en az zarar verecek şeçenek tercih edildi” dese de güzergah doğrudan İstanbul için çok önemli olan
Ömerli Havzasından geçiyor.
Yeni köprünün tercih edildiği Beykoz-Tarabya hattıyla Boğaziçi Koruma Kanununun delik deşik edileceği de söyleniyor. Bu teze bir ulaştırma literatürü ile
destek verelim. Bir yere yeni ulaşım sağlarsanız; oraya ulaşımı kolaşlaştırırsanız o
bölge yeni yerleşimler çeker. Köprü ve bağlantı yolları ilk konuşulduğunda araziler, topraklar el değiştirmeye başlamıştı. Ki şimdi köprü arazisi de netleşti neler olur siz düşünün. İstanbul'u bilenler bilir
Sultanbeyli diye bir ilçe TEM yolu yapılmadan önce yoktu. TEM sonrası köy oldu yüzbinlerce kişinin yaşadığı bir ilçe..
Bu 3.köprü sonrası boğaziçi bölgesi ve orman ve ile su havzaları da insan popülasyonu ile dolacak taşacak
kirlilik tüm İstanbul'luları vuracak.
KEŞKE MARMARAY BEKLENSE
Bana göre en azından 2011 yılında hayata geçecek Marmaray'ın kente getireceği kolaylıklar beklenip görülmeli. Sonrasında atılacaksa yeni adımların kararı alınmalı. Buna 3.köprü dahil..Rantçılara yenik düşmemeli, ben yaptım oldu dememeli..
Şimdi karar verildi, imzalar atıldı. Top artık
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Meclisinin vereceği kararda. Umarız tüm İstanbul'lular için en doğru karar verilir.
Köprü faslını Zaman gazetesi ve
Aksiyon dergisinin değerli kalemi Ahmet Turan Alkan'ın bir cümlesiyle bitirelim..
“Bu köprüyü Beykoz'la Sarıyer arasına değil de, yönetici kafanın zihnindeki ihtiyaçla makuliyet noktaları arasında kurabilirsek davayı kazanırız; aksi her türlü çözüm, çözümsüzlüktür.”