Yazılı metinden okuduğu konuşmasında hükümet hakkında üzerinde ince ince düşünülmüş cümleler yer alıyordu. Konuşmanın özünü
Yüce Divan'da
yargılanma tehdidi oluşturuyordu.
AK Parti'yi
kapatmak, Yüce Divan'da yargılamak uzun zaman önce belli çevrelerde konuşulurdu. Ardından Sayın
Baykal konuyu sahiplendi.
Hükümetle mücadeleyi siyasi parti lideri olarak değil de, devletin içindeki bürokratik bir güçle yapmayı
tercih etti. Şimdi Sayın Bahçeli de Baykal'ın yanında! Bu da yine aynı çevrelerin yerel seçimler öncesi kulaktan kulağa yaydığı 'AK Parti'ye karşı
CHP-MHP
koalisyonu' şayiasını akla getiriyor.
Siyasi partiler koalisyon kurabilir; bunda yadırganacak bir şey yok. Şaşılacak şey, alternatif
siyaset üretmek yerin
e devlet içindeki bir gücün yardımına umutlarını bağlamak! Siyaseti belli güçlerin vesayetine teslim etmektir; milletin seçtiklerini bir nevi memur durumuna getirerek
Atatürk tarafından 'kayıtsız şartsız' millete verilen egemenlik hakkının adresini değiştirmektir.
Buraya nerelerden gelindi?
Hatırlayalım. Önce Baykal partisinin başından indirilmek istendi. Duymadığı laf, görmediği
hakaret kalmadı. Şimdi bazı mensupları
Silivri Cezaevi'nde,
Ergenekon mensubu olmaktan
tutuklu bulunan birtakım grupların sıklet merkezi CHP'yi Baykal'ın elinden almaktı. Böylece CHP'yi amaçları doğrultusunda sonuna kadar kullanabileceklerdi. Baykal'ın etrafındaki kuşatma kaldırıldı; ama nasıl? Ardından Bahçeli aynı durumla karşı karşıya kaldı. Ve ardından Baykal'ın
istifa çağrısıyla Sayın
İlker Başbuğ aynı cenderenin içinde buldu kendisini!
Bu süreç yaşanırken, eşzamanlı olarak
367 krizi,
parti kapatma krizi gibi sıkıştırmalarla AK Parti dizginlenmeye çalışılıyordu. Ergenekon
davası ise en büyük engeli oluşturduğu için, dava sürecini sulandırmak, engellemek ve en son
HSYK kriziyle
mahkeme heyetini dağıtmak dahil her yola başvuruldu. Hükümetin icraatları
Anayasa'nın değiştirilmesi
teklif edilemeyecek maddeleri ile engellenmeye çalışıldı. Şimdi
Kürt açılımı gündemde ve yine aynı maddeler zikredilerek Yüce Divan tehdidi yapılıyor.
Bütün bunlar ne manaya geliyor? CHP, MHP ve TSK'nın genelkurmay başkanına yapılan istifa çağrılarıyla nasıl bir siyasi koalisyon oluşturulmak isteniyor?
Rus dış istihbaratının başkanı ve
Rusya Federasyonu eski Başbakanı
Yevgeni Primakov(1) Arap Nasyonal Sosyalizminin
Suriye ayağını anlatırken bizim 'nasıl'ımıza ışık tutacak bir cümle zikrediyor. Suriye'de iktidarı devirmek için önce Baasçıların sağ ve sol kanadı birleştirilmiş. Sonra, sağ kanat
tasfiye edilerek
Hafız Esed diktatörlüğü kurulmuş.
Yaşamakta olduğumuz süreç İslamiyet'i tasfiye ederek amacına ulaşmayı hedeflemiş olmalı ki, seksenli yılların sonu ve doksanlı yılların başında, "Kendi el yazısıyla Atatürk ve
Allah" gibi, "Atatürk ve
Muhammed" gibi belgeler yayınlandı.
Kurtuluş Savaşı'nın komutanı ve Türkiye'nin kurucusu, milletin dinine karşı bir kişilik olarak takdim edilmek için uğraşıldı. Doç. Dr. Ahmet Faruk Kılıç (2), 'kendi el yazısı' diye sunulan belgelerin zafiyetini kibar bir üslupla ortaya koyup, Atatürk'ün din hakkındaki sözlerini 'ince bir siyaset' olarak takdim etmek isteyenlerin kötü niyetini "Atatürk ve Din" kitabıyla ortaya koydu.
Türkiye'de
PKK terörü ve
Güneydoğu problemi var; çözmek isteyen, değiştirilemeyecek Anayasa maddeleri üzerinden Yüce Divan'la tehdit ediliyor.
Alevi problemi var; çözmek isteyen yine aynı tehditle karşılaşıyor. Sünnilerin başörtüsü gibi inançlarını yaşayamama problemlerini çözmek isteyenler de aynı tehditle karşı karşıya! Türk milletinden olup da bu üç sınıfın dışında kalan kimler var ki? Ve problem Anayasa'nın üç maddesinden mi yoksa onların
Kanadoğlu yorumundan mı kaynaklanıyor? Bahçeli'yi dinlerken kulağımda Primakov'un Suriye cümleleri çınladı.
1) Yevgeni Primakov; Rusların gözüyle
Ortadoğu, Timaş Yayınları,
İstanbul 2009.
2) Doç. Dr. Ahmet Faruk Kılıç; Atatürk ve Din, Dem Yayınları, İstanbul 2009.