Efendim, dağa çıkmak, evvelemirde çevreci, sağlığa faydalı ve tabiatla ahenk kurmak için son derece elverişli bir eylemdir. Ayrıca dağa çıkmak demek, bir yerde yerleşip kalıcı olmamak, bina, dam, yol,
köprü,
viyadük yapmamak;
asansör, otomobil gibi medeni araçlar kullanmamak, çevreye zarar verici türden enerji kaynaklarından feragat etmek anlamlarına da geldiğinden teknolojik medeniyetin zararlarına karşı felsefî bir aksiyon olarak da okunabilir. Dağlarda geçirilecek 50 yıl, üyelerimizin fizikî performansı açısından kesinlikle olumlu sonuçlar doğuracaktır. Ne var ki, dağa çıkmanın bazı
küçük mahzurları da yok değildir; meselâ
haberleşme ihtiyacının bundan böyle temel olarak konvansiyonel usullerle (ulak, tatarağası,
posta güvercini,
muhbir,
yayla dedikoduları) çözmek zorunda olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Cep telefonu,
telsiz, internet,
laptop kullanımı,
güneş enerjisi ile çalışan taşınabilir sistemlerle belki sağlanabilir ama ne kadar pratiktir bilinmez. Dağda gezmek demek mütemadiyen yer değiştirmek demek. En azından 30-40 kiloluk bir sırt çantası gerekir her kişi için. İçinde uyku tulumu, mat, basit mutfak avadanlığı, birkaç kiloyu geçmeyecek ağırlıkta
yiyecek malzemesi, matara, dürbün, kar ve
güneş gözlüğü, sağlık ekipmanı ve küçük bir çadır bulundurmak şarttır. Ayrıca yedek bot, iyi bir parka, kaliteli yünden iç çamaşırı taşımak hayati derecede önemlidir.
Lojistik
destek meselesi çözümlenebilir. Her ihtiyaç anında markete gitmek olmayacağından belirli yerlere acil
gıda malzemesi depolamak lazımdır. Hangi dağa çıkılması arzu ediliyorsa iklim şartlarına dayanıklı depolar, en iyisi tabii mağaraların yeri belirlenmelidir. Dağda aynı yerde birkaç gün üst üste kalmak olmaz; belirli aralıklarla yer değiştirmek şarttır; bunun için idmanlı bulunmak, icabında birkaç saat içinde sırtta otuz kiloluk yükle
seri şekilde bin metre tırmanıp sekiz-on km. yürüyebilecek personelin dağa çıkması önemle
tavsiye olunur. Bundan dolayı dağa çıkacak kişilerin 18-30 yaş aralığında olması, buna mukabil
yönetici heyetin dağa çıkmak yerine, tenha ve yaylalık yerlerde kalıcı karargâhlarda barınması daha elverişli olacaktır; bununla beraber karargâha
baskın ihtimaline karşı yönetici personelin sabahları kültür-fizik idmanı,
akşam üzeri ferahlık bastığında kısa yayla yürüyüşleri yapması faydalı olur.
Raporuma nihayet verirken, üzerime vazife olmadığı halde şahsi birkaç görüşümün değerlendirilmesini isterim: Sokağa inmek, dağa çıkmak gibi ihtimâller arasına kendimizi hapsetmeksizin düzde
siyaset geliştirmenin, daha uygun bir gelecek stratejisi olacağını nâçizâne belirtirim; burada "geliştirmek" fiilinin altını önemle çiziyorum. Türkiye'nin meseleleri karşısında işe yarar bir alternatif siyaset geliştiremediğimiz hallerde, aklımıza ilk gelen şeyleri telaffuz etmenin iyi bir yol olmadığı açıktır. Üstelik yukarıdaki raporum, yaz mevsimi şartları dikkate alınarak hazırlanmış olup moral bozmamak için kış şartlarına değinmedim. Daha bunun, -
Allah muhafaza- hastalığı, sakatlığı var, uzun süreli
tedavi gerektiren tatsızlıkları var...
Son söz olarak raporumu şöyle bağlıyorum: Bu iş galiba tahakkuk edecek ve çözüm arayışları konusunda bir ilkbahar havası esmekte. Biz de "Dağa çıkarız ha!" demek yerine bu sürecin içinde yer alıp, "Milletimizin benimsediğini biz de benimseriz" demiş olsak ve yapıcı katkılarda bulunsak daha iyi olmaz mı diye düşünmekteyim.