30 bin civarında evladı şehit oldu.
Yüzlerce köy yakıldı.
Okullar yıkıldı, öğretmenler vuruldu.
İş makineleri parçalandı, elektrik trafoları patlatıldı.
Binlerce vatandaş fail-i meçhul cinayetlere
kurban gitti.
İşkenceler, karartılan masum hayatlar...
Köy meydanında b.k yedirilen köylüler...
Gece gündüz demeden nasıl ve kim tarafından basıldığı meçhul
karakollar...
Her karakol baskınında onlarca şehit.
Yetimler ve öksüzler.
Daha neler neler...
Bütün bunlara yol açan bir şey, her neyse o şey bir
ülke için sorun değil midir?
Elbette sorundur ve ülkemizin geleceği adına bu sorunun demokratik çerçevede çözülmesi elzemdir.
Ortada böyle bir sorunumuz var ve bu sorunumuzu çözmemizi istemeyen sadece "iki ihtiyar" var!
İki
yaşlı kurt adam!
Baykal ve Bahçeli.
Barış olgunlaştıkça, ay dolunaya döndükçe kurt adama dönüşüyorlar.
Tırnakları keskinleşiyor, dudakları sivrilen dişlerini örtmeye yetmiyor.
Kükrüyorlar uzayan ağızlarını dolunaya doğru kaldırarak!
Bu ülkede halkın oyları ile
iktidar olabilmeyi asla düşünmeyen fakat kendi
küçük dünyalarında mutlu mesut yaşayabilmek için statükonun değişmemesi gerektiğini düşünen iki yaşlı adam, onca yıldan, onca kayıptan, onca kan ve gözyaşından sonra hâlâ barışa engel olmaya çalışıyorlar.
Olabilecekler mi?
Asla!
Hükümetin kararlılığı, devletin hayati organlarının barış-çözüm mutabakatı karşısında durabilecek hiçbir güç olabileceğini sanmıyorum.
"Bedeli ne olursa olsun çözülecek" kararlılığında bir
Başbakan var bu iki ihtiyarın karşısında.
Halkın ezici çoğunluğu var.
Devletin hayati organlarının mutabakatı var.
Sivil
toplum kuruluşlarının yüksek desteği var.
Şehit analarının, yetimlerin, öksüzlerin isteği var.
Peki bütün bunların karşısında ne var?
Yüce divan tehditleri.
Bölünme, dağılma, ayrılma edebiyatı vs.
Bahçeli'ye sorarlar, Abdullah
Öcalan yakalandığında idam cezasını kaldıran
koalisyon hükümetinin ortağı değil miydin diye.
Evet, ortağıydın. Madem öyle elinde fırsat varken niye asmadın da besledin canavarı?
Adama sorarlar, Diyarbakır'daki parti teşkilatını niçin kapattın diye.
Yoksa o topraklarda senin politikalarının hiçbir karşılığı olmadığı için mi?
Gidemediğin, miting yapamadığın, teşkilatlanamadığın, elini sıkıp alnından öpemediğin,
selam veremediğin yerlerde savaş barıştan daha iyidir diye düşünüyor olabilir misin?
Evet, başbakanın dediğini diyorum:
"Gencecik fidanlarımızın, ana kuzularının sararıp solmasına artık tahammülümüz yok... Bizim binlerce yıllık dostluğumuzun, akrabalığımızın, kardeşliğimizin kopacağına, çökeceğine çürüyüp bozulabileceğine kim nasıl inanma cüretini gösterdi de aramıza nifak tohumları ekme gayretine girdi?
...
Biz artık Botan Çayı'nda serinlemek, Zap suyu gibi coşmak,
Dicle,
Fırat, Murat gibi barışa kardeşliğe akmak istiyoruz. İstiyoruz ki,
Munzur dağlarında hep birlikte kardelen toplayalım. Türkiye'de yeni ufuklar açmak istiyoruz. Bunun mümkün olduğuna inanıyoruz."