Açık Toplum Vakfı'nın geçen ay yayımlanan araştırması, tam da bu soruları yanıtlamakta. "
Türkiye�AB İlişkisinin
Müslüman Dünyadaki Yansımaları" başlığını taşıyan
rapor iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümde, El Cezire televizyonu Türkiye temsilcisi Yusuf El Şerif ile
Kocaeli Üniversitesi
öğretim üyesi Samir Salha'nın kaleme aldıkları, "Arapların Gözüyle Türkiye'nin AB'ye Üyeliği: Arap Basınından Okumalar" adlı incelemeden oluşuyor. Pakistan'ın Lahor Üniversitesi'nden Resul Bakhsh Reis'in kaleme aldığı ikinci bölüm ise, "Türkiye'nin AB Arayışı: Pakistanlı ve Hintli Müslümanların Perspektifleri"ni konu alıyor. Raporda varılan sonuçlar aşağıdaki noktalarda toplanabilir:
1980'lerde
İslam ve özellikle Arap dünyasında Türkiye, İslam'a sırtını çevirmiş, Batı'nın uydusu olan, Filistinlileri işgal ve boyunduruk altında tutan İsrail'in yakın müttefiki bir devlet olarak, hayli olumsuz bir imaja sahipti. AB de bir "Hıristiyan Kulübü" olarak görülüyordu. Türkiye'nin bu kulübe katılma çabası garipseniyor, Hıristiyan kültürünü tümüyle benimsemediği takdirde hiçbir zaman başaramayacağı bir çaba olarak görülüyordu. Bu yüzden kınanan ve alay konusu edilen Türkiye hakkında Arap medyasında tek bir olumlu yoruma rastlamak mümkün değildi.
Türkiye'nin AB üyeliğine
aday ilan edildiği
Helsinki Zirvesi'nden itibaren İslam ülkelerinin gerek Türkiye'ye, gerekse AB'ye bakışı değişmeye başladı; 2002'de AKP'nin iktidara gelmesi ve gerçekleştirdiği reformlar sonucunda 2005'te AB ile
katılım müzakerelerine başlamasından sonra da büsbütün değişti. AKP iktidarı altında Türkiye, İslam inancı ile modernliğin ve demokrasinin bağdaştığını gösteren bir örnek olarak görülmeye başladı. Ankara'nın 2003'te topraklarının
ABD askerleri tarafından Irak'ın işgali için kullanılmasına izin vermemesi, Türkiye'nin Batı'nın bir uydusu olarak algılanmasına son verdi. Değişen imajı İslam dünyasında Türkiye'ye olan ilgiyi ve saygıyı arttırdı. Müslüman çoğunluklu ülkelerden Türkiye'ye gelen ziyaretçiler katlanarak arttığı gibi, dublajlanan Türk televizyon dizileri Arap ülkelerinde izlenme rekorları kırmaya başladı.
İlerleyen AB�Türkiye ilişkisi Müslümanlar arasında AB'nin din ve kültürleri ne olursa olsun, bir demokrasiler birliği olduğu algısının yayılmasına yol açtı: Türkiye'nin katılmasıyla AB, "çeşitlilik içinde birlik" olma idealini gerçekleştirecek, böylelikle Türkiye Batı ile İslam dünyası arasında
köprü kuracaktı. Arap liberallerine göre, Türkiye'nin AB'ye üye olması, komşusu olan Arap ülkelerinde de demokratikleşmeyi
teşvik edecekti. Fransa'da Nicolas
Sarkozy ve Almanya'da Angela Merkel'in Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağına dair söylemleri, tepkiyle karşılandı. Bunun
Avrupa'da İslam'a karşı hoşgörüsüzlüğün bir yansıması olduğunu söyleyen, Türkiye'nin AB'den dışlanmasının İslam dünyasında radikalizmi besleyeceği kaygısını dile getiren yorumlar çoğaldı.
Açık Toplum Vakfı'nın raporunu okumayı bitirdiğim 6
Ağustos günü
Guardian gazetesinde Tarık Ramadan'ın "Türkiye Avrupa'nın parçasıdır, onu AB'nin dışında tutan sadece korkudur" başlıklı yazısı yayımlandı. (Bkz. Zaman, 8 Ağustos) Avrupalı Müslümanların önde gelen temsilcilerinden biri olan Ramadan'ın şu sözleri özellikle altı çizilmeye değer: "Türkiye�AB ilişkilerinde yeni bir vizyon geliştirecek, yurttaşlarına Türkiye'nin üyeliğinin
ekonomik gücü, coğrafyası, tarihi ve İslam dünyası ile Avrupa arasındaki
doğal köprü rolü nedeniyle Avrupa ve geleceği için büyük
kazanç olacağını anlatabilecek cesur Avrupalı politikacılara ihtiyacımız var."