CUMHURBAŞKANI Gül ile Muş,
Bitlis,
Tatvan ve
Ahlat’a gittik;
Yavuz Donat ve ben...
Anadolu’nun etnik tarihi bakımından fevkâlâde önemli olan Ahlat’ı ayrıca yazacağım. Gül’ü sevgi gösterileriyle karşılayan kalabalıkların elindeki birkaç pankartta “
Cumhur Baba Hoşgeldin” yazıyordu. Dönüşte uçakta sohbet ederken bunu hatırlattık, Gül güldü:
- Yahu ben o kadar
yaşlı mıyım? Demirel’e Baba derlerdi. Bana ‘ağabey’ demek daha doğru olmaz mı? Ne dersiniz?
Hepimiz güldük.
Selçuklu, Harzemşah, Artuklu, Memluk, İlhanlı eserlerinin bir açık hava müzesi durumunda olan Ahlat’a Gül büyük önem veriyor,
Malazgirt’e bağlıyor:
- Ahlat ve Malazgirt, bu çevreyi Cumhurbaşkanlığı’nın himayesine alarak bir
restorasyon ve kültür merkezi projesi hazırlanmasını isteyeceğim!
Mem u Zin de bizim
Gül bu girişle sözü ‘
Kürt açılımı’na getirdi:
- Ahlat, Malazgirt, Kars’ta Ani, böyle tarihi mekânlar bu toprakları bize
yurt yapanların giriş kapılarıdır. Restore etmeliyiz. Tarihçiler daha çok araştırmalı.
Türkiye’ye aidiyet duygusunun güçlenmesinde böyle şeyler önemlidir! Ahlat, Malazgirt bizim mirasımız.
Bizans da bizim mirasımız. Kutadgu Bilig ve Dede Korkut gibi Mem u Zin de bizim mirasımız!
Bu noktada Gül, kültür mirasına sahip çıkılmasını Anayasa’nın da istediğini hatırlattı.
Mem u Zin, 17. yüzyılda Kürt şairi Ahmet Hâni’nin (
Kürtçe Ehmede Xani) yazdığı manzum bir aşk hikâyesidir.
Türkiye ilk defa Kürt kültürünün Anadolu kökenli bir yüksek edebi eserine ‘devlet katında’ sahip çıkıyor böylece!
Görüştüğüm
Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay da Mem u Zin‘in Arap harfleriyle Kürtçe tıpkıbasımını ve latin harfleriyle tam metnini yayımlayacaklarını söyledi.
Doğudan, batıdan şehitler
Gül, “Kafamızı kuma gömmeyelim, Türkiye’nin kudretini görelim” diyor. Nasıl kaynaştığımızı anlatırken diyor ki:
-
Atatürk 1916’da Bitlis’i işgalden kurtardı,
doğuyu kurtarmak için verilen o savaşlarda İç Anadolu’dan, Ege’den, hatta Balkanlardan gelerek insanlarımız şehit düştü. Çanakkale’yi savunurken de doğudan gelerek insanlarımız şehit düştü. Bu kadar iç içe geçmişiz. Biz bir milletiz. Büyük milletlerin içinde farklılıklar da büyük olur. Aşiret, klan değil ki... Hele de bir imparatorluk mirasçısı iseniz.
Öyleyse mesele niye bu kadar büyüdü? Gül, bu sorumuz üzerine
teröre değiniyor.
Terör olmasaydı
Gül, çocukluğunda Kayseri’de Kürt diye ayrı bir kavram duymadığını, İstanbul’a okumaya gittiğinde “Kürt arkadaşlarla karşılaştığını” anlattı, bir ayrı gayrılık olmadığını söyledi:
- Tarihte beraberliğimiz ve güçlü ortak kültürel değerlerimiz var. Türkiye’nin yükselen standartları içinde bu mesele çoktan halledilirdi: Terör engelledi! Açılımlar terör için değil, Türkiye’nin standartlarını yükseltmek için yapılıyor. Terör için yapıldığını sanmak büyük yanılgıdır. Terör demokratik gelişmelerin sebebi değil, engelidir!
Gül, geçmişte terörün tırmandığı dönemlerde demokratik standartları yükseltmenin mümkün olmadığını örnek olarak gösterdi.
Kimse küçümsemesin
Hükümetin gündemindeki ‘açılım’ın içeriği nedir? Gül’ün cevabı:
- Evvela Türkiye’nin yükselen standartlarını kimse küçümsemesin. Tek tek saymak yerine, değişen anlayışa bakın. Türkiye’de jargon değişti, kelimeler, kavramlar, anlayışlar değişti. Artık saygı, sevgi,
şefkat, empatiden bahsediliyor. Tek tek ne yapıldığından, ne yapılacağından önemli olan budur. Gül özellikle “saygı göstermek, sevgiyi getiriyor” diye vurguladı, halkın kendisine gösterdiği ilgiyi ima eder gibi...
Modern devlet nasıl yaparsa?
Cumhurbaşkanı bu iyimserliğine rağmen Kürt meselesini “Türkiye’nin en zor, en hassas, en çok dikkat isteyen meselesi” olarak niteledi birkaç defa.
Öyleyse nasıl bir ‘açılımla’ çözülecek? Cevabı şöyle:
- Modern devletler böyle soruları nasıl çözerse öyle! Türkiye’ye başka türlü yakışmaz! AB’ye üye olmak isteyen
modern bir devlet nasıl çözerse öyle!
Cumhurbaşkanı, ‘tekil’ sorularımıza da hep “En önemlisi genel anlayıştır, ayrıntılar için devletin ilgili organları çalışıyor” diye
cevap verdi.
Araştırmaları okuyor
Kendi zihnini en çok bu meselenin meşgul ettiğini, çok okuduğunu, çok araştırdığını anlattı. Bu konuda en çok dikkatini çeken araştırmanın Mustafa Akyol’un Doğan Kitap’tan çıkan “Kürt Meselesini Yeniden Düşünmek” adlı kitabı olduğunu söyledi.
Her ciddi araştırmayı, tartışmayı izlediğini, okuduğunu belirtti.
Duygusal, yüzeysel yaklaşımlardan sakınılmasını, “söz söylerken herkesin duygularını düşünerek söylemeyi”
tavsiye etti.
Milliyet‘te
Devrim Sevimay’ın “Türkiye
Kürt Açılımını Tartışıyor” dizisini sordum. Çünkü bu dizide her türden görüşler yer alıyor. Cumhurbaşkanı şunu söyledi:
- Okuyorum, izliyorum. Belli bir ciddiyete sahip her açıklamayı, her araştırmayı, her yayını izliyorum. Her görüşe katılmak gerekmez, görüşlerin iyi niyetle ifadesi önemli.
Gül, siyasi fikirlerde “ciddiyet ve samimiyet”in önemini birkaç defa vurguladı; “inandırıcı olmanın şartı bu” diye ekledi.
Liderlerle görüşürüm
Cumhurbaşkanı’na sordum: Gündemdeki ‘Kürt açılımı’ sizin
Baykal ve Bahçeli ile görüşerek sürecin önünü açmanızı gerektirse görüşür müsünüz? Cevap:
- Gereken her şeyi yaparım! Yaptım da! Milletlerin zaman zaman zor sorunları olur. Öyle dönemlerde kurumlar ve partiler ortak
akıl üretirler. Ben biliyorsunuz, liderleri çağırdım, görüştüm. Herkesi iyi niyetli görüyorum?
CHP ve MHP’nin yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
- Elbette onlar da iyi niyetli, Türkiye için düşünüp Türkiye için çalışıyorlar. Türkiye’nin bu en önemli meselesini görmemeleri mümkün mü?
Gül karm
aşık sorunlar konusunda yönetimi de çok önemsiyor:
- Dünyada da böyle. Büyük meseleler bazan kapalı görüşmelerle ele alınır. Daima perde arkası
teknik çalışmalar olur. Açıklamalar olgunlaşınca yapılır.
Ve Gül, tahmin edeceğimiz sorulara bu tür gerekçelerle cevap vermedi, “önemli olan perspektiftir” vurgusunu yaptı.
‘
Takvim’ sorumuza da “hükümet, devlet organları çalışıyor” diye cevap verdi.
Kanaatim şu: Gül bu konuda siyasi ve kurumsal açılardan bir ‘lokomotif’ işlevi görüyor.
Mem u Zin nedir?
Yani Mem ve Zin... 17. yüzyılda Hakkârili
Ahmed Hâni’nin kültür merkezi Cizre’de yazdığı mesnevi.
Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha gibi manzum bir aşk hikâyesi. Kürtçenin önemli edebi örneklerinden biri, belki birincisidir.
Erkek Mem, Kürt Beyi’nin kızı Zin’e âşık olur. Bey onu hapsettirir. Hapiste ölünce Zin de acısından ölür.
Son derece duygulu, lirik bir eser.
Ahmet Hâni aynı zamanda mutasavvıftır; Doğu Beyazıt’taki türbesi ziyaretgâhtır.
Mem u Zin 1991 yılında film yapıldı. 2002 yılında Meltem Doğanay (Zin) ve Yalçın Dümer’in (Mem) filmi Türkiye’de çevrilen ilk Kürtçe film oldu, büyük ilgi gördü.
“
İslam İtikadı” gibi eserleri de bulunan Ahmed Hâni, divan tarzında
Türkçe şiirler de yazmıştır. “Çârkûşe” (Dört Köşe) adlı eserinde her bir mısraı dört dilde (
Arapça,
Farsça, Türkçe ve Kürtçe) yazılmış rubailerden oluşuyor. Sayın
Ertuğrul Günay’a bunu da tıpkıbasım ve latin harfleriyle yayımlamasını öneriyorum.