Sanki
iletişim teknolojisinde yeni bir devrimmiş gibi takdim ediliyor.
Oysa bu
sistem Türkiye'ye yeni geliyor.
3G sistemini kullanıp eskiten ülkeler 4G'ye geçişin hazırlıklarını yapıyorlar.
Ne getiriyor yeni olarak 3G?
Hızlı internet ve görüntülü konuşma.
Görüntülü konuşmayı zaten 'MSN Messenger'dan yapıyorduk, hem de ücretsiz.
Hızlı internet!
Evet, hız iyidir. Özellikle her yerden, dağ başından bile çok hızlı internete ulaşabilmek önemli sayılabilir.
Çevirmeli ağlarla internete bağlandığımız günlere nazaran bugünler elbette çok iyi.
İnternetin hızlı olması hayatı da alabildiğine hızlandırıyor. Buna diyecek yok!
Ama size şunu söyleyeyim, eğer rahmetli Turgut Bey bu sistemi Türkiye'ye getirseydi en son sistemi getirirdi. 3G'yi değil 4G'yi
tercih ederdi.
Eski teknolojiyi ülkeye getirmek pek marifet değildir.
Denilebilir ki, efendim bizde bu da yoktu.
Evet, yoktu ama niye geri teknolojiye mahkum ediyoruz milletimizi.
Madem teknoloji getiriyoruz, en son teknolojiyi getirelim!
Gelişmiş ülkeler bize verdikleri teknolojinin en az on yıl ilerisinde oluyorlar.
Bu otomobilde de öyle, GSM'de de öyle.
Türkiye'ye ilk gelen Toyota'lar Türkiye'de 2000
model diye pazarlandı. Ama onlar Japonya'da 1995 model olarak üretilip üretimden kaldırılmıştı!
Elle yazan
gazeteci yazarlar...
Türkiye'de teknolojik gelişmeleri en yakından takip eden kurumlar medya kuruluşları oluyor.
Gazeteler ve televizyonlar genellikle son teknolojileri kullanarak yayın yapıyorlar. Fakat işin ilginç tarafı bazı yazarlar teknolojiye mesafeli duruyorlar.
Düşünebiliyor musunuz, hâlâ yazılarını elle yazan, daktilo ile yazan sevdiğiniz yazarlar var.
Bazı yazarlar yazılarını daktilo ile yazıp gazete merkezine
faks çekiyor, bazıları da yazılarını daktilo ile yazdıktan sonra gazete merkezine kurye ile gönderiyor.
Mesela Rauf Tamer yazılarını hâlâ elle yazıyor. Bilmiyorum şimdi var mıdır ama Ilıcaklar'ın Tercüman'ında çalışırken (2003-2004) Rauf Tamer'in odasında bilgisayar yoktu. Onun masasında bir top beyaz kâğıt,
kalem ve bir de saatli maarif takvimi bulunurdu.
Yavuz Donat bilgisayar kullanıyor mu bilmiyorum ama yurtdışı seyahatlerinde o da yazısını 8-10 adet beyaz kâğıda elle yazıp faks geçerdi.
Eski alışkanlıkları terk etmek kolay olmuyor elbet. Elbette hayat bir yönüyle de alışkanlıklar demektir.
Mesela Bugün yazarlarından Prof. Dr.
Toktamış Ateş yazılarını hâlâ daktilo ile yazıp gazete merkezine kurye ile gönderiyor. Daktilo edilmiş yazıyı buradaki arkadaşlar yeniden yazıp sisteme kazandırıyorlar.
Rahmetli
Bülent Ecevit bir şeyler yazmak istediği zaman daktilosunu kullanırdı.
Necati Doğru
doğal olarak bilgisayar kullanamıyor. Sabah'ta çalıştığı sıralarda köşesinde iki e-
mail adresi verirdi. Birisi ev e-maili, diğeri iş e-maili. Ben bunu yazdıktan sonra tek e-mail adresi kullanmaya başlamıştı.
Necati Doğru'nun
parmak uçları küttür. Yani bu yüzden de yazılarını elle yazıyor olabilir. Çünkü parmak uçları klavyenin tuşlarından daha iridir. Bir tuşa bastığında aynı anda istemeden iki tuşa birden basıyor.
Elbette yazıyı yazan bilgisayar ya da daktilo değildir.
Bir yazar bilgisayar kullanıp kullanmadığına göre tasnif edilemez.
Bilgisayar kullanmıyor diye de gerici kabul edilemez. Ötekiler de bilgisayar kullanıyor diye ilerici sayılamaz.
Şunu da söyleyeyim, bazen teknolojiyi kullanmamak ya da kullanamamak bir imtiyaz olabilir. İlla herkes kullanacak diye bir
kural da yok zaten!