Darbeler önce orduyu vurur

Aksiyon dergisinde, 27 Mayıs'ı anlatırken 'Askere darbe' ifadesini kullanmıştık.


235'i general olmak üzere 7.200 subayı emekliye sevk eden cunta, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin genetiğine müdahale etmişti. Kurulan yeni düzenin bekçiliğini yapacak bir askeriye için söz konusu kıyıma gidildi. Sonraki bütün darbe girişimleri aynı şekilde sonuçlar doğurdu. Cuntacılık aslında tabiatı gereği önce ordu içinde bir iktidar mücadelesi demek. İttihat Terakki pratiğinden beri geleneği de böyle oluşturuldu. 27 Mayıs'taki tasfiyeler, TSK'daki farklı düşünceleri temizlemeyi ve tek tipleştirilmiş kadrosuyla vesayet düzenini emir-komuta zinciri içinde sürdürmeyi amaçlamaktaydı. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Menfaatlerin çatışması ve iktidar mücadelesi yeni kampları, daha doğrusu cuntaları doğurdu. Talat Aydemir'in iki denemesinden itibaren 9 Mart cuntası, 12 Mart müdahalesi hep bu alil durumun sonucuydu. 12 Eylül, emir-komuta zincirinde gerçekleşmişti. O da öncesindeki iç çekişmeyle hatırlanıyor. Emekliliğini bekleyen Ege Ordu Komutanı Kenan Evren, olmazlar içinde Genelkurmay başkanı oluverdi. Sonrası malum. Daha yakın zamana geldiğimizde tablo netleşiyor. Muhittin Fisunoğlu gibi öne çıkan isimler hep endişe ile takip edilmişti. 28 Şubat süreci emir-komuta zincirinde bir müdahale gibi görünse de Çevik Bir ve ekibinin sürükleyiciliğini herkes biliyordu. Siyaset ve toplum mühendisliğine soyunan Genelkurmay İkinci Başkanı Bir'in, aslında kişisel kariyerini inşa etmeye çalıştığı gözlerden kaçmıyordu. Genelkurmay başkanı olmasına imkân yoktu ama o, şartları sonuna kadar zorladı. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun komutanlığa gelinceye kadar yaşadıkları ibretlikti. Onu ıskalayan 'kaza kurşunu' ile hayatını kaybeden Albay Vural Berktay'ın ölümü hakkındaki şüphe bulutları geçen zamanla dağılmadı; gittikçe büyüyor. Hilmi Özkök Paşa'nın neler yaşadığını emekli Oramiral Özden Örnek'in günlükleri ayrıntılarıyla anlatıyor. Evinden sefer tasıyla yemek getirmek bir komutan için yeterince ağır ve üzüntü vericidir. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un önce diğer kuvvet komutanlarıyla, olmayınca kendi cuntasını kurarak iktidar mücadelesi verdiğini hep birlikte yaşadık. Siyasî iktidara karşı veriliyormuş intibaı oluşturulan kavganın öncelikle TSK içinde yapıldığına şahit olduk. Medyadaki destekçileri vasıtasıyla oluşturulan havayla öncelikle komutan alaşağı edilmek istendi. 30 yıldır süren terörün bile bütün faturası Özkök Paşa'ya kesilmeye çalışıldı. Ergenekon cuntasından çıkan belgeler Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ'un da fişleme ve psikolojik harp operasyonlarına maruz kaldığını gösteriyor. İstanbul'da gözaltına alınan üç teğmen haberini duyunca yakın dönemde yaşadıklarımız bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Deniz Kuvvetleri mensubu amirallere suikast hazırlığı ile suçlanan teğmenlerin henüz Ergenekon terör örgütü irtibatları kesinleşmiş değil. Ancak üstleriyle ilgili istihbarat toplayan Ergenekon sanığı genç subayları düşününce ister istemez aklıma bunlar geldi. Türk ordusunun kurumsal kimliği ve mevcudiyetiyle arkalarında olduğu tezi Ergenekoncuların en büyük yalanı. Büyük çoğunluğun adı geçen ekibe karşı olduğu birçok olayla ortaya çıktı. Tayin ve terfilerde hak ettiklerinden fazlasını isteyenlerin aynı zamanda cuntacı olması tesadüf değil. Bunu bizim gördüğümüz kadar, hatta daha fazlasını TSK mensupları görüyor. Şahsi kariyerleri ve iç mücadelelerde öne çıkma arzuları doğrultusunda, siyaseti satranç tahtası olarak kullananlar onları daha fazla kızdırıyordur. Cuntacıları temizlemek öncelikle TSK'nın iç barış sorunudur.
<< Önceki Haber Darbeler önce orduyu vurur Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER