Ama
Cizre’de 1993-1997 yılları arasında tam tamına 55 faili bilinmeyen
cinayet işlenmiş. Bunlardan 48’i,
Albay Temizöz’ün Cizre Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı 1993-1995 yılları arasında öldürülmüş.
Bu da ‘dikkat
çekici’ olarak nitelendirilmiş iddianamede.
Temizöz, 1993’de göreve başladığı saat, terrörle mücadeleye soyunuyoruz arkadaşlar diyerek,
korucu, itirafçı ve uzman çavuşlardan oluşturduğu öne sürülen ‘bir suç çetesi’ kurmuş.
‘Tükenmez Kalem’le, ‘Sokak Lambası’ adı verilen iki gizli
tanık, cinayetlerin ayrıntılarını döküvermişler ortaya.
Kaleşnikoflar, tabancalar konuşmuş; adamlar vurulmuş üçer beşer. Cesetler eşelenen çukurlara fırlatılmış, üzerlerine taş maş atılmış... Kimlikleri yok edilmiş. Öldürülenlerin listesi ve kimlikleri, daha sonra Albay Temizöz’e teslim edilmiş, gene iddianameye göre tabii! Yapılanları okuyunca, insanın midesi kalkıyor. Evlerin bodrum katında kurulu, işkence odaları mı istersin. Kafasına kurşun sıkılıp tekmeyle çukura atılan insanlar mı ararsın. Eğer gerçekten Albay Temizöz bu cinayetlerin sorumlusuysa, geceleri nasıl uyur? Öldürülen onca insan, kábus olarak dönüp gelmez mi; ümüğüne çökmez mi yatağında... Hesap sormaz mı?
Gene söylüyorum bu iddianameye göre suçluysa Temizöz, bana General Reinhard Heydrich’i hatırlatıyor.
Takma adı ‘Sarışın Canavar’ olan bu adam 1942 yılında, Çek direnişçilerce pusuya düşürülüp öldürülünceye değin, SS tayfasından kurduğu adamlarla, insan avına çıkarmış karanlık bastı mı. Devletin bütünlüğü, ırkın saflığı ve toplumun huzuru adı altında, avladıklarını eşşek sudan gelene değin dövdürür sonra da öldürtür ve yol kenarındaki boş tarlalara attırırmış cesetleri.
Savaştan sonra, 1942’ye değin tuttuğu günlükler yayınlanmıştı. Adı neydi biliyor musunuz günlüklerin. ‘Ben bir vatanseverim!’
Anlık öfkeden işlenen cinayeti anlayabilirim. O bi çılgınlığın sonucudur. Bağışlanmaz elbette ama anlaşılır. Ne var ki yurtseverlik, vatanı korumak, halkın huzuru adına gibi laflar edip onlarca insanı öldürmek... Bırakın insanları hayvanlar için bile geçerli değildir! Yapayalnız kalınca hücrende, eğer dokuz müebbet yemişsen birbiri ardına nasıl uyursun? Gözlerini yumup, öldürdüklerin adını mı sayıklarsın birbiri ardına...
Ramazan Elçi, Ramazan Uygur... İbrahim Adak... Ömer Candoruk...
Cıgara yasağından taviz yok ha!
- Cıgara ‘yassahı’ dört koldan geliyor, haberin ola emmi! Bugün ayın 17’si hepi topu iki günün var!
- Oğlum Osmanlı’nın yasağı üç gün...
- Saçmalama, bu iş ciddi! Bak
Sağlık Bakanlığı 4 bin 167 kişiyle denetleyecekmiş kapalı alanları... İllerde
tütün denetim kurulları kurulmuş.
- Oğlum biz ne kurullar gördük..
- Yahu sen bu işi niye bu kafar hafife alıyorsun? Cıgara sanki yararlı bi şey! Devletin bunu
yasaklamak için bunca çabası iyi bi şey değil mi?
- Yasaklamak istiyorsan üretimini durdur! Satışı serbest, ama şurada burada içmesi yasak!
- Dünyanın hiç bi yerinde üretimi yasak değil ki!
- Değil çünkü devletlerin kasasına milyarlarca dolar,
vergi giriyor da ondan! Onca yıldır dünyanın bir çok ülkesinde cıgara içme yasağı var değil mi?
- Eee?
- Ee’si tüketimde azalma yüzde 4 hepsi bu kadar! Eğer cıgarayla gerçekten mücadele etmek istiyorsan, üretimini, ithalini, satışını yasaklayacaksın eroin,
kokain, esrar gibi.
- Canım o kadar da uzun boylu değil..
- O zaman gene başa döneriz. İnsanlar bi yolunu bulur, açık hava lokanlatalarında, kahvelerinde cıgara içmeyi sürdürür... Hatta kapalı mekanlarda bile.
Dükkan sahibi, müşterinin faturasına yüzde üç beş ekler bunu kesilen cezaya yatırır. Bak New York’da da kapalı mekanlarda cıgara içmek yasak... Manhattan’da gir bir lokantaya, herkes purosunu tüttürüyor. Bunlardan birinin adını da vereyim sana, Cipriani... Patron faturaya ekliyor
küçük bir yüzde, o paralarla da cezayı ödüyor!
İnsanın kendisi isteyecek cıgarayı bırakmayı... Cezayla bu iş bi yere kadar yürür... Yahu paketin üzerinde bu zıkkımı içersen ölürsün, yazıyor millet gene alıyor; tüttürüyor nu mereti!