Estergon Kalesi gibi
Ergenekon çıkışını kapatmış durumdalar. Neredeyse ölümüne savunuyorlar. Sanki Majino Hattı oluşturmuşlar.
Hikayenin gerisi ve direnç noktaları,
HSYK üyelerinin asıl derdinin farklı olduğunu gösteriyor. Ayrıca, tek başlarına hareket etmedikleri, rap rap seslerinden cesaret buldukları izlenimi doğuyor.
Arkalarında ‘güçlü’ bir irade olmadan böylesine bir
savunma hattında dizilmeleri, başka türlü nasıl açıklanır, izahı zordur.
2009 yılı yaz kararnamesi taslağı, 2461 sayılı
yasa gereği
Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce hazırlanarak 15 Haziran’da HSYK üyelerine dağıtıldı. Aynı kanunun ikinci fıkrası gereği, bu
taslak metin üzerindeki incelemelerin 1 ay içinde sonuçlandırılması gerekiyor.
HSYK üyelerinin taslak üzerindeki incelemelerini tamamlamasının ardından 6 Temmuz’da
heyet halindeki görüşmelere geçildi. Üç aşağı beş yukarı taslakta uzlaşma sağlandı,
imza aşamasına gelindi.
Ne olduysa o aşamada oldu.
HSYK’da bazı üyeler, 13 Temmuz günü
akşam saatlerinde bir araya gelerek, ‘korsan’ taslak hazırladılar. Çünkü yasada çok açık hüküm var. Taslak metin
bakanlık personel birimi tarafından hazırlanır.
Ayrıca, bir anda ne değişti de uzlaşma aşamasındaki taslak metinden vazgeçip yeni bir taslak metin hazırlandı.
İşin garip tarafı, bazı HSYK üyelerinin hazırladığı taslak metinde, tam bir kıyım var. İki gündür yazıyoruz, meğer yazdıklarımızla sınırlı değilmiş. Görevden alınmak istenenler arasında Ergenekon
soruşturmasını yürüten savcıların yanı sıra
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin ve yardımcısı Turan
Çolakkadı da var.
Zaten
Zekeriya Öz,
Mehmet Ali Pekgüzel ve
Fikret Seçen ilk sıralarda.
Ergenekon’daki hakim furyası da davanın görüldüğü İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengül ve yardımcısından ibaret değilmiş. Tutuklama kararı veren veya
tahliye taleplerini reddeden hakimlerin görevden alınması isteniyor.
Durun, bitmedi.
Şırnak’taki kazılarla ilgili soruşturma talimatı veren ve
Kayseri İl Jandarma
Alay Komutanı
Albay Cemal Temizöz’un tutuklanması yolunu açan
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak da HSYK üyelerinin kara listesinde. ‘Gidecek’ diyorlar.
Bir
sürpriz daha...
Hakkında 9 ayrı müebbet
hapis cezası istenen Cemal Temizöz’le ilgili iddianameyi hazırlayan
Savcı Ergun Tokgöz ile iddianameyi kabul eden Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı
Menderes Yılmaz da listede.
HSYK’nın kara listesine, KCK
operasyonunda görev alan özel yetkili 5 savcıyla İzmir’de ‘süper savcı’ diye bilinen Savcı Murat Gök’ü de ekleyin.
Fotoğraf bu.
İyi niyetten izler görüyor musunuz? Hukuk kuralları içinde izah edebiliyor musunuz? Bu kadar ısrarcı olmayı neyle açıklıyorsunuz?
Makul cevabınız varsa, buyurun...
Müdürümün Ankara’da abisi varmış
Akyazı’daki çete operasyonuyla ilgili yazıdan sonra fazlaca tepki aldım. Aralarında ‘Dikkat et seni kovmasınlar’ diyenler vardı. Söylemem gerekir, nasıl hayata
pamuk ipliğiyle bağlıysak, işyerine de öyle bağlı olduğumu düşünürüm. Ömür boyu çalışacak gibi işimi yaparım, yarın kovulacak gibi valizimi hazır tutarım.
Ayrıca, kariyerim
Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’a kaldıysa basın kartımı yırtar atarım.
Bu arada bazı dostların sitemiyle karşılaştım.
AK Parti Sakarya Millet
vekili Recep
Yıldırım ve Akyazı Belediye Başkanı
Yaşar Yazıcı’ya haksızlık ettiğimi düşünüyorlar. Böyle bir algının nasıl oluştuğuna pek anlam veremedim.
Çünkü, yazımın hiçbir yerinde vekil veya başkanı suçlayıcı ifade yoktu.
Cevap beklediğim soru gayet basit: Ortada bir çete operasyonu ve köstebek iddiası varsa, gerçeğin açığın çıkarılması için operasyonu yöneten müdürleri mi görevden alırsınız, suçlanan müdürü mü?
Hakkında iddia bulunan müdür yerinde kalacak, operasyon müdürleri gidecek, sonra bana hak ve hukuktan bahsedeceksiniz. Bunu ancak külahıma anlatırsınız.
Efendim, görevden alınan müdür Antepli, Şamil de Antepli, onu koruyor! Canım benim, ne de akıllısın öyle! Bu zekanla seni nasıl milletvekili yaptılar, sormak lazım genel başkana. Ergenekoncular içinde Antepli de var, onlar ne olacak? Ne diyeceğiz onlara?
Bir de ‘Müdürün Ankara’da abisi var, gücün yetmez. Abisi ona uygun bir
müfettiş de gönderdi’ diyenler oldu. Kimseyle güç tartısına çıkmadım, garibin tekiyim, haddimi bilirim, ama abisini duydum.
Dindar geçiniyor, lakin beli kıvrak, ayakları hayli hareketli.
Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınıp serbest bırakılan Yalçın Küçük’le kankadır. Ergenekon sanığı
Emin Gürses, tutuklanmadan önce yanından çıkmazdı.
Müdürümün Ankara’daki ağabeyi böyle biridir. Yardımını esirgemeyebilir. Unutmayın, bir de yukarıdakinin hesabı var.
Ergenekon’a suyolu olur mu?
HSYK yüzünden Alperenlere eğilemedim. Biz
kalem oynatana kadar
Alperen Ocakları ile
İdil Biret, barış çubuğu tüttürdüler bile.
Hukuka ve özgürlüklere inanan hiç kimse, Topkapı’daki İdil Biret konserine yönelik Alperen
protestosunu savunamaz. Belki ‘şaraplı davetiye’, ağır veya hafif kategoride ‘
tahrik’ nedeni sayılabilir. Öyle kabul edilse bile sadece cezayı azaltır, suç veya kabahati ortadan kaldırmaz.
Hukuk ve özgürlükler açısından sorunun reel tarafı böyledir, ama bir de toplumsal pratiğin kazandırdığı hayati tecrübe var.
Dikkat edilmesi gereken nokta, sorunun varlığını sorgularken parçası haline gelme tehlikesidir. Ortada
yangın varsa, üstlenilmesi gereken rol, itfaiyeci rolüdür. ‘Körük’ olursanız, ‘katalizör’ görevi üstlenirsiniz.
Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay’ın ‘ilkel yaratıklar’ ifadesi, böyledir. ‘Hadi Alperenler Hüseyin Üzmez’i protesto edin’ çağrısında bulunmak gibi...
Yangına körükle gitmek, sadece alevleri harlatır.
Zaten Ergenekon’un muradı da böyledir. Değirmenine su taşıyacak adam arıyor.
12 Haziran tarihli köşemde bu tehlikeye dikkat çekmiştim, hatırlarsanız. Alperen Ocakları, şu anda Ergenekon’un en önemli ‘oyun sahası’ konumunda.
O nedenle ‘biraz
sabır’ diyorum. Kırmadan, dökmeden onaralım, kazanalım bu gençleri.