Nereye?
Nereye olacak? Muhterem
Çevik Bir’in, muhaliflerini görmeye can attığı o karanlık mahbese...
Klasik
gözaltı diyalogları: Kemerini çıkar, bütün ceplerini boşalt, şu tutanağı imzala, sigara
yasak,
gürültü çıkarmak yasak,
şarkı söylemek zinhar yasak,
tuvalet için izin isteyeceksin...
Hayatımın en kötü gecesiydi.
Kenan
Evren Paşa’nın devr-i istibdadında da iki kez gözaltına alınmış, ikincisinde üzerimde
sopa bile kırdırmıştım, ama hiçbiri ‘İstibdad-ı Çevik Bir’in gözaltı hadisesi kadar koymamıştı bana.
Hakkımda kaç ceza
davası açıldı? Hatırlamıyorum.
Kaç kez direkten döndüm? Hatırlamıyorum.
Kaç uykusuz gece geçirdim? Hatırlamıyorum.
Kaç yıl polislerle köşe kapmaca oynadım? Hatırlamıyorum.
Hatırlıyorum aslında: Çalıştığım iki
gazete bombalı kurşunlamalı saldırılara maruz kalmıştı.
Yağmur gibi
mahkeme celbi yağıyordu... Yağmur gibi ‘yakalama müzekkeresi’, yağmur gibi ‘mevcutlu getirilsin’ kararı... Neredeyse evime gidemez, sokağımdan geçemez olmuştum.
Hayatımı yazarak kazanmak zorundaydım ama ‘dava açılır’ korkusuyla yazamıyordum. Üç buçuk yıl köşemden, ismimden, okuyucularımdan uzak kaldım.
Kendimi unutturmak için üç buçuk yıl gizlendim.
Savcılık soruşturması için ifadeye çağrıldığımda, her defasında karşıma resmî antetli ‘suç duyuruları’ çıkarılıyordu. Bir
general, işi gücü bırakmış, gazetecilerle uğraşıyordu... Onları tarassut altına almıştı ve adli makamlara suç duyuruları yağdırıyordu.
O dönemde gitmediğim
adliye, tanımadığım savcı, karşısında ter dökmediğim hakim kalmamıştı. Çaycısı, mübaşiri, avukatı, cübbe kiralama görevlisi,
ucuz fotokopicisi... Ve, iki adımda bir, tanıdık bir sima.
Duruşma salonundan çıkıyorsun, karşında
Ahmet Altan.
Biraz yürüyorsun, kapıda mübaşirin sesi: ‘Sanık
Ali Bayramoğlu duruşma salonuna...’ Koridoru dönüyorsun;
Yaşar Kemal, Metin
Münir... Biraz ileride Neşe Düzel,
Fehmi Koru,
Cengiz Çandar halka olmuşlar... Hemen yanlarında
Nazlı Ilıcak,
Etyen Mahçupyan,
Abdurrahman Dilipak.
Merdivenleri iniyorsun, Hasan Karakaya, Ali
İhsan Karahasanoğlu... Otoparka yürüyorsun,
Mehmet Barlas.
İfade vermeye gelmişler.
Bunlar, 28
Şubat darbecilerinin ‘görünür de görünmez’, ama çoğu zaman ‘zararsız’ addedilen eylemleri... Bunun bir de ‘
Andıç’, ‘kitapçı
bombalama’, ‘darbe tezgáhlama’ gibi zararlı kalemleri var...
Bu eylemlerin karar vericileri, başlatıcıları, uygulayıcıları bugün aramızda, ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor... Kendisine ‘sosyal demokrat’ süsü veren Deniz
Baykal izin verirse,
sivil mahkemede yargılanabilecekler.
Çünkü, kendisine ‘sosyal demokrat’ süsü veren ve
siyaset alanını genişletmekle memur
Deniz Baykal,
darbeci ve cuntacıların sivil mahkemede yargılanmasına imkán tanıyan yasayı
Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirmeye çalışıyor...
İptal kararı çıkarsa bombacılar, andıççılar, muhtıracılar, lahikacılar, basın üzerinde
terör estiren ‘postmodern darbeciler’ geleceğimizi karartmaya devam edecek. Ve biz çocuklarımızı, onların şekillendirdiği bir ülkeye emanet edeceğiz...
Bu şeref de Baykal’a ait olacak.