Öyle diyenler de çıkmıyor değil...
Son günlerde
Cumhuriyet gazetesinin haber ve yazılarını merakla izliyorum. “
Allahım, inşallah beni mahcup ederler” niyazıyla hem de... Okurlarını kandırmış olmaları, neredeyse alfabeyi söktüğüm günlerden beri onları da okuyup durduğum için, benim de kandırılmam demek çünkü...
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün Ak Partililerin girişimiyle olsa da CHP'li milletvekillerinin de katıldığı askeri yargının
yetki alanını kısıtlayıcı iki maddelik
yasa değişikliğini onaması muhafazakâr kesimin umurunda olması beklenmeyecek bir gelişme... Ne de olsa yıllarca 'asker millet' kavramını önemsemiş, kurumu 'Peygamber Ocağı' diye kutsamış bir kesimden söz ediyoruz...
'Sol' kesim öyle mi ya! Hemen her darbeden sonra Kerem'in
arpa tarlasına döndürülmüş insanlardan oluşuyor 'sol' denilen kesim... Kaybettikleri
gençleri “Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi” diye tanımladılar yıllarca; 'Denizler' diye andıkları henüz hayatlarının baharında idam edilmiş arkadaşlarının askeri mahkemelerde uğradıkları adaletsizlikle ilgili kitaplar bir kütüphane doldurur...
Ya 'Ziverbey Köşkü' diye anılan işkencehaneden geçenler; nerede yargılanmıştı o insanlar? Devlet
Güvenlik Mahkemeleri kurulmadan önce de sonra da asker
yargıçların karşısına çıkarıldılar. Ali
Elverdi,
Baki Tuğ gibi yargıç ve savcı askerlerin isimlerini bizlere bile ezberleterek...
Dün bir hırs saldırdım Cumhuriyet gazetesine, acaba biri o günleri hatırlayıp -alkış tutmasa bile- “İyi oldu arkadaşlar” civanmertliği gösterecek mi diye... Ne gezer! Daha ilk sayfadan “
Askeri dikkate almadı” gibi, “Abdullah Gül tarihi fırsatı kaçırdı” gibi başlıklarla karşılaştım. Köşeleri tutmuş olanların konuya yaklaşımı ise daha büyük bir hayal kırıklığıydı benim için...
Meselâ Ali Sirmen... Sanki 12
Eylül sonrasında Barış Davası'ndan içeriye alınıp askeri yargıçlar karşısına çıkartılmış, gazetedeki yazılarını 'Ahmet Samim' diye imzalamak zorunda bırakılmış, yıllarını cezaevi ranzalarında harcamış kişi o değil...
Bir yerde, “Ne yapıyorum ben Allah aşkına” demiş olmalı ki şu satırları yazmış: “Bir husus yanlış anlaşılmasın, askeri mahkemelerin yetki alanlarının daraltılmasına bir itirazımız yok, itirazımız, özel yetkili
sivil ağır ceza mahkemelerinin de, tarafsızlık ve
bağımsızlık ilkeleri açısından daha güvenceli olmadıklarıdır.”
Bunun dışında yazısının bütünü CHP'ye “
Anayasa Mahkemesi'ne git ve yasayı iptal ettir” aklını vermek üzerine kurulmuş... Şu cümle de Ali Sirmen'den: “Unutmayalım ki, Hitler'in mahkemeleri askeri değil, sivillerdi.”
Eh unutmayın, o halde...
Galiba sorun hafızalarımızın yeterince güçlü olmamasında... Konuyu etraflıca görüşmek üzere aradığım 'sol'
zihin dünyasına hâkim bir dostum, “Benim bir şey anlatmama gerek yok,
Taraf gazetesinin 'HerTaraf' sayfasını aç, Adnan Celayir imzası taşıyan 'Darbeler üzerine bir tanıklık' yazısını oku, yanlışını anlarsın” dedi.
Geçmişe dönük bir özeleştiri sayılabilir Celayir'in yazısı, o amaçla yazdığını kendisi de söylüyor zaten... Sol grupların 12
Mart (1971) öncesi ve sonraki tutumlarına değinirken verdiği bilgiler belleğimi zorlayacak kadar şaşırtıcı: “Bu grupların önemli bir kısmının ordu içindeki cuntalarla ilişkisi vardı; yapılanların orduya zemin hazırladıklarının da farkındaydı. Bu grupların bir kısmı hâlâ '9 Mart darbesi olsaydı farklı olurdu' düşüncesinde olduklarını ifade ediyorlar.”
9 Mart cuntası değil de
12 Mart cuntası başarılı oldu da ne değişti? 'Sol'un aklı başına geldi mi?
“Behice Boran ve TİP dışında bütün sol 12 Mart ve ardından kurulan Nihat Erim Hükümeti'ni destekledi” diyor Adnan Celayir ve Mihri Belli, Mahir Çayan, Dev-Genç çizgisinin çıkardığı '
Aydınlık Sosyalist Dergi'den, Hikmet Kıvılcımlı'dan,
Doğu Perinçek ve arkadaşlarının 'PDA Aydınlık' dergisinden savına örnekler veriyor...
“TİP eski genel başkanı Mehmet Ali Aybar bir milletvekili olarak Erim Hükümeti'ne güvenoyu vermişti. (..) Aralarında Dev-Genç, TÖS ve DİSK'in de bulunduğu birçok
örgüt 12 Mart
muhtırasını coşku, sevinç ve kıvançla karşıladıklarını bildiren açıklamalar yapmışlardı.”
12 Mart muhtırasında ne vardı da destekliyordu 'sol'. Celayir'in muhtıra özeti şu: 12 Mart muhtırası, 'Anayasanın öngördüğü reformların Atatürkçü bir görüşle ele alınmasını ve inkılap kanunlarının uygulanmasını' istiyor, 'mevcut anarşik durum'un giderilememesi halinde ordunun
ülke yönetimine el koyabileceğini bildiriyordu.
Ne bekliyordum ki!..