Ruhban Okulu kapatıldığı 1971 yılından bu yana gündemde. AB müzakerelerinde,
Amerika ile olan ilişkilerde mutlaka önümüze geliyor. İlerleme raporlarına,
insan hakları çalışmalarına bile konu oldu.
Son olarak
Moskova Patriği Krill geldi ve
tartışma yeninden alevlendi. İlginçtir; Baş
bakan'ından bakanlarına kadar hükümette görüş ayrılığı yok, YÖK dahil herkes '
evet açılmalı' diyor ama görünmez bir el 'hayır açılmasın' diyor ve süreç tıkanıyor.
Önceki
akşam Bugün TV'de
Milli Eğitim eski Bakanı
Hüseyin Çelik ile bu sorunu tartıştık. Çelik konuya bütün boyutlarıyla hakim. Yıllardır gündeminde. Bakanlığı döneminde Fener Patriği Bartholemeos'la defalarca konuştu. Okulun açılması için çalışmalara
imza attı. Hata bu yüzden de birtakım çevrelerce 'vatan haini' ilan edildi.
Çelik 'neden açılması' gerektiğini
teknik ve hukuki gerekçelerle kapsamlı bir şekilde açıklıyor. Fakat tartışmaların Ortodoksların iç işi olduğunu savunuyor. 'Bana kalsa 24 saatte açarım' diyen Çelik 'Bu konu
Türkiye'nin
demokratikleşme mücadelesinin bir parçasıdır. Ortodoksların lider seçimine biz Müslümanlar niye karışıyoruz ki. Bize ne?' görüşünde.
Eski Bakan Çelik hem
Akdamar Kilisesi'nin
restorasyon ve açılışına hem de
azınlık okullarına çok önem verdi. İlginç bir ayrıntı anlattı ki aslında Türkiye'nin konuya yaklaşımındaki çarpıklığı çok güzel özetliyor. Patrik Bartholemeos
İstanbul'da bulunan Rum azınlık okullarından 12'sinin öğrencisizlikten kapanması gerektiğini söyleyip kendine başvurmuş. Patrik
kapatmak istiyor ama Türkiye 'hayır kapatamazsınız' diyor. Üstelik hiçbir iş yapmadığı halde oraya müdür yardımcısı atamışız.
Çelik " Aç dediğini açma, kapat dediğini kapatma. Devlet vatandaşına böyle davranmaz. Ruhban Okulu 'berdel' anlayışına
kurban oldu" diyor. Çelik'in yaklaşımı oldukça ilginç. Belki de herkesin 'Ruhban Okulu açılsın' dediği halde açılmaması 'Batı
Trakya Türk'üne karşı İstanbul Rum'unun berdel alınması" sebebiyledir.
Tabi konu Ruhban Okulu olunca ister istemez Ekümenlik tartışmaları da gündeme geliyor. Fener'in ikinci
Vatikan olacağı iddialarına 'buna kargalar bile güler' diyen Çelik önemli bir özeleştiri de yapıyor: "Varlık vergisi ayıptı. İnsanları Aşkale'ye gönderip taş kırdırtmak ayıptı, 6-7
Eylül olayları bizim için yüzkarasıdır. Artık bu ayıplardan kurtulmak lazım." Çelik haklı. Artık bu tip ayıplardan kurtulmak lazım.
Başkanlık yarışı kızıştı
aday enflasyonu olabilir
Henüz
vakit var ama şimdiden
Meclis Başkanlığı için kulisler hareketlendi. Malum, mevcut başkan Köksal Toptan'ın
görev süresi 5 Ağustos'ta doluyor. 4 Ağustos'ta yeni başkan seçilecek. Toptan'ın devam edip etmeyeceği yanında 'kimin aday olacağı' ya da 'AK Parti'nin kimi önereceği' kulislerin en popüler konusu.
Şimdiden isimler havada uçuşuyor. Kabine değişikliğinden sonra
bakanlık koltuğundan kalkan isimler için '
başkanlık yakıştırması' yapılıyor. Partinin önemli isimleri: Mehmet Ali
Şahin ve Murat Başesgioğlu'nun ismi 'potansiyel aday' olarak gösteriliyor. Hüseyin Çelik ise 'görev verilirse yapılır ' görüşünde.
Adaylığını henüz ilan etmese de
Salih Kapusuz'un başkanlığa talip olduğu artık herkesin malumu. Vekillerden
destek isteyen Kapusuz'a
Başbakan'ın ne
cevap vereceği ise henüz bilinmiyor.
AK Parti'de 'finali' Meclis Başkanlığı ile yapmak isteyen çok sayıda ismin olduğu kesin. 'Ben adayım' demiyorlar ama 'isminiz konuşuluyor' denmesinden de memnunlar. Herkesin gözü Başbakan Erdoğan'da. Ama Erdoğan'ın tarzı da son ana kadar 'elini açmamak.'
Başkanlık konusunda isim net değil ama gündeminde
Anayasa değişikliği gibi hayati konular bulunan hükümetin Meclis Başkanlığı işini sıkı tuttuğunu söylemek abartı olmaz.