Dün,
Devlet Bakanı Faruk Çelik'in Alevî Çalıştayı'nı açış konuşmasından sonra söz alan akademisyenlerin büyük kısmı, en ileri konuşmanın Bakan'ın yaptığı açış konuşması olduğunu vurgulama ihtiyacı hissetti.
İnançlara saygı,
inançları yorumlayanların çıkardığı çatışmacı yorumlara
eleştiri getiren bu konuşmada Çelik, Alevî sorununu "sadece siyasî değil, aynı zamanda insanî, vicdanî, ahlakî bir sorun" olarak tanımlarken ve çözümü inanç özgürlüğü çerçevesinin içine yerleştirirken akademik dünyanın önüne geçmişti.
Dün bu konuşma ile başlayan II. Alevî Çalıştayı,
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin Alevî sorununun çözümü için attığı yeni bir adım. Bu toplantının organizatörü Devlet Bakanlığı. Bu alanın en yetkin isimlerinden Profesör Necdet Subaşı'nın baştan sona planladığı ve yürüttüğü resmî bir inisiyatif. 3 Haziran'da yapılan ilk toplantı, Alevî toplumunun temsilcilerini bir araya getirmiş ve sonuçta ortaya çıkan uyum herkesi şaşırtmıştı. Bu seferki toplantı ise akademi dünyasının önde gelen isimlerini bir araya getirdi. Alevî tarihi konusunda Türkiye'nin üniversal ölçekte en büyük otoritesi olan Ahmet
Yaşar Ocak'ın yanında, Türkiye'nin en ciddî entelektüellerinden biri olan psikiyatrist
Erol Göka'nın,
Nevzat Tarhan'ın, sahalarında haklı şöhretleri olan Yasin Ceylan'ın, Levent Köker'in, Tarhan Erdem'in, Ferhat Kentel'in, Bekir Berat Özipek'in katıldığı bir toplantının ağırlığını kimse tartışamaz. Üstelik Alevî sorununun çözümü yolunda halisane adımlar atan hükümetin, Alevî önderlerinden sonraki toplantıyı akademisyenlerle yapmasındaki isabet de göz ardı edilemez.
Alevî sorunu Türkiye'nin en karmaşık sorunu. Bu sorunun tarihî, sosyal,
psikolojik, hukukî ve elbette siyasî pek çok veçhesi var. Bu farklı veçheler, tek başına çözüm için üniversiteden farklı disiplinlerden gelenlerin getireceği katkıları hayatî kılıyor.
Üniversite soğukkanlı, adil, objektif ve sağduyu ile sürdürülmüş, ama en çok da emekle yoğrulmuş araştırmalar ve bu araştırmalardan elde edilecek görüşlerle çözüme katkı sağlayabilir. Çok sayıda önyargının ve koyu bir cehaletin göz gözü görmez hale getirdiği karanlığı aydınlatabilir. Tarafsız bir otorite olarak hem Alevîlere hem de Alevî olmayanlara takip edecekleri sağlam bilgiler ve ölçüler verebilir.
Toplantıda Levent Köker'in yanında söz alan birçok akademisyenin vurguladığı üzere
Alevilik, özünde bir "din ve vicdan hürriyeti" sorunu. Dolayısıyla
laiklik sorunu. Bu sorunun çözümü bir yandan karmaşıklığı yüzünden çok zor, öbür yandan tarafların iyi niyeti sayesinde çok kolay. Erol Göka'nın önermesi dikkate alınmalı: Alevî sorunu çözülmeden
Kürt sorunu çözülemez.
Kadir Canatan'ın söylediği gibi, Alevîlerin tanımladığı Alevîlikle Alevî olmayanların tanımladığı Alevîlik arasındaki derin uçurumun aşılması lâzım. Sorunun laiklik sorunu yanında, çeşitlilik ve tanınma sorunu olarak da ele alınması gerekiyor.
Ahmet Yaşar Ocak,
Osmanlı'da Alevîlik konusunda bilimsel bir araştırma olmadığını vurguladı. Yapılan çalıştayın siyasal iktidarın,
Selçuklu ve Osmanlı zamanından beri yaptığı ilk teşebbüs olduğunu ve bilimsel bilgi anlamında büyük bir boşluğun durduğunu söyledi.
Sorun gerçekten önemli. Toplumsal barışın sağlanması için bu sorunun mutlaka çözülmesi lâzım. Akademik dünyanın ilgisinin bu sorun üzerine çevrilmesi bile çok ileri bir adım. Özgür, özgür olduğu için farklı bilimsel düşüncenin sorunun çözümüne sağlayacağı katkıya, bütün tarafların anlama çabası ile yaklaşması lâzım. İyi niyet herkeste fazlasıyla mevcut.
Bu çalıştayların üçüncüsünün gazetecilerle, arkasından ilahiyatçılarla devam etmesi doğru olacak.