...hemen sonra gelen
CHP’ye neredeyse yüzde 16’ya varan bir fark atmakta...
Ama
Türkiye’de bir ‘AB Partisi’ olsa, hem birinci parti olacak, hem de yerel seçimi oy kaybederek kazanan
AK Parti’ye, yaklaşık onun CHP’ye attığı fark kadar fark atacaktı...
* * *
Nereden mi çıkarıyorum?
Türkiye
İstatistik Kurumu’nun (
TÜİK) araştırmasından.
Hiçbir gazetenin nedense birinci sayfaya çıkarmadığı bu haberi okumuşsunuzdur... Ama gene de kısaca anımsatayım...
TÜİK 2008 yılı
Ekim ayında 2 bin 878 örnek hanede, 6 bin 465 kişiyle gerçekleştirdiği ‘Yaşam Memnuniyeti Araştırması’ kapsamında, bireylerin
AB üyeliğine bakışını sorgulamış.
Araştırmaya göre, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda
referandum yapılması halinde, halkın yüzde 51,9’u üyelik yönünde oy kullanacağını belirtiyor...
Üyeliğe karşı olanların oranı ise sadece yüzde 29,5...
Tabii bu konuda fikri bulunmadığını söyleyen yüzde 18,6 da fikir sahibi olunca, muhtemelen AB taraftarlarının oranı daha da artacak...
* * *
AB’ye bakış
cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi ve gelir durumuna göre incelendiğinde...
AB üyeliğine
destek veren kesimde erkekler, gençler ve görece iyi gelir düzeyine sahip olanlar öne çıkıyormuş...
İnsanın aklına ilk gelen soru ne?
AB üyeliğine öncelikli destek verenler arasında ‘kadınların’ neden olmadığı...
Çünkü AB uyum süreci, ‘yönetilen’ herkese ama en fazla da en çok ezilen kadınlara inanılmaz haklar getirdi...
Hatırlayın, ‘töre nedeniyle’ kadın öldürmek ‘ceza indirimine’ tabiydi...
Boşanmalar sırasında ‘malların’ eşit paylaşımı, hiç bir zaman toplumun gündeminde olmamıştı...
Yediğimiz kıymaya sağlık standardı getirmek bize çok uzaktı...
AK Parti bu dönüşümleri yaptı ama ne kendi parti tabanındaki kadınlara, ne de Türkiye’ye bunu anlatmaya gerek görmedi...
AB’yi en çok destekleyenler arasında kadınlar yok, çünkü kadınların yüzde 26,7’sinin üyelik konusunda bir ‘fikri’ yok...
* * *
AB üyesi bir
ülke olsak, son zamanlarda neredeyse tüm enerjimizi alan ‘askeri
vesayet’ de dáhil, gündemdeki pek çok konu buharlaşıp yok olacak...
Çünkü çözülecek...
Daha da önemlisi gündemde olmayan ‘işsizlik,
yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği’ gibi temel konulara çareler aranacak...
Ve AB Partisi, tüm Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklerine saygılı olduğu, bütün toplumun refahını ve mutluluğunu hedeflediği için oy patlaması yapacak...
* * *
İktidarının ilk üç yılında AB istikametinde sessiz devrimler yapan AK Parti, oyunu yüzde 47’ye çıkararak bu reformcu kimliğinin karşılığını da aldı...
Sonra ise durdu.
AB süreci olmadan
Ankara’da hiç bir şekilde gerçek bir ‘
iktidar’ olamayacağını anlayınca yeniden kımıldar gibi...
Ama hala yeniden bu hedefe yürüyor sayılmaz.
* * *
Hálbuki AB sürecinde gaza basmak Türkiye için ne kadar gerekliyse, iktidar partisi için de o kadar gerekli...
Hatta belki daha da fazla gerekli...
Sadece yüzde 52 ve daha yukarı oy almak için değil, mevcut iktidarını da kazasız belasız götürmek için...
Nereden mi çıkarıyorum?
ABD’nin nabzını iyi tutan Ömer Taşpınar’ın dünkü yazısının son bölümünden:
‘Her şeye rağmen Washington’da marjinal de olsa,
askeri vesayet altında daha kolay
kontrol edilecek oligarşik bir Ankara arzulayan bazı güç odakları olabilir.
Bunlara verilecek en iyi
cevap Türkiye’nin AB yolunda hiç yılmadan ilerlemesidir.
Zaten Obama yönetiminin görmek istediği de bu.
Önümüzde seçimsiz en azından iki yıl var. Artık mazeret kalmadı. Popülizme gerek duyulmayacak iki uzun yılımız var.
Türkiye ve AK Parti bu fırsatı gene kaçırmamalı.
Ergenekon önemli. Ama AB süreci daha da önemli.’