Kinzer, azbuçuk plonje, bir miktar oryantalist, lakin daha çok samimiyet kokan bakış açısıyla yaklaştığı ve yer yer şahane tespitler yaptığı kitabının bir yerinde
Beyoğlu-
İstiklal Caddesi'nden de söz ediyor. Amerikalı yazar 'İstiklal'in kelime anlamından yola çıkarak bu caddenin özgürlüğü temsil ettiğini, bir tür millet meclisi gibi olduğunu filan söylüyordu. Toplumun her katmanından, her tür insanın her an bulunabileceği enteresan bir cadde...
Nic Balthazar'ın
Belçika yapımı Ben X isimli filminde otistik bir gencin
sanal yaşamı keşfetmesinden sonra gerçeklikten nasıl hızla uşaklaşıp kendine yepyeni bir dünya kurguladığını izlemiştir. Ben, gerçek yaşamda elde edemediklerini Archlord isimli bir sanal kahraman sayesinde elde ediyordu. Sorun ise gerçek yaşam ile sanal dünyanın kesiştiği köşede ortaya çıkıyor ve pek can yakıcı oluyordu. Modern hayatın insanlığı getirdiği nokta bilimin işini zorlaştırıyor artık. Bir toplumu ya da topyekün insanlığı
analiz edebilmek için artık sadece rasyonel gerçekliklerden yola çıkmak mümkün değil sanırım. Sosyolojik anlamda dünya artık gerçek ve sanalın toplamından oluşur duruma geldi. Kimi zaman palas pandıras gidilen bu istikametin son derece tehlikeli olduğunu çaresizlik içinde gözlemliyoruz elbette ama ister bizi endişeye sevk etsin ister umutlandırsın, sanal âlem de bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Üstelik gerçek yaşamdan çok daha hızlı, kaypak, bazen acımasız, kıpır kıpır bir sanal âlem var.Elbette kendi ayıbım ama paylaşım sitelerini ve sözlükleri epey geç fark eden insanlardan biriyim. Üstelik neredeyse keşfiyle beraber internet kullanmaya başladığım halde! 'Çorbanın tuzunu anlamak için tamamını değil, bir kaşık tatmak yeterli' derler, siber evreni de anlamak için gece gündüz
sörf yapmak gerekmiyor zannedersem. Ve şahsen �her ne kadar canı yananların şikâyetlerinde haklı oldukları çok yön olsa da- bu dünyanın Stephen Kinzer'in kitabında betimlediği
İstiklal Caddesi gibi olduğunu düşünüyorum.
YouTube yasaklanana kadar (biliyorum yasağın anlamsız ve bir şekilde girmenin mümkün olduğunu) en büyük hobilerimden biri bu siteye girip alta yazılan yorumları okumaktı. Ve hayretle şahit olmuştum ki, yorumcular kendi kalibrasyonlarına göre bir şekilde gerçeğin bir kısmını yansıtıyorlar. Hiç unutmam, İbo Show isimli programın bir videosunun altında şöyle bir yorum vardı: "Ulen
Tatlıses, kesmesen, müdahale etmesen ölürsün değil mi? Genlerinde var senin bu!" Benim biraz edep sınırlarına çekerek aktardığım bu tespit, adeta bir TV eleştirmeninin kaleminden çıkmış gibiydi. Keza sözlükler de öyle... Ekşi'den Uludağ'a, İTÜ'den İHL'ye kadar bir dolu İstiklal Caddesi var sanal âlemde. Toplumun sanal düzleme yansıması. Kimse sıradaki cümleyi, 'Takma ismin ardına saklanıp küfreden veletler' şeklinde beklemesin, tarihin her döneminde vardı bu tür şeyler. Bir süre öncesine kadar telefonla yapılırdı belki, daha önce '
imza; bir dost' şeklinde biten mektuplarla. Neredeyse her alanda en aptalından, bir 'author' derinliğinde olanına kadar her tür yazıları görmek mümkün. Ve dolayısıyla eğer gerçek yaşama bakıp çıkarsama yapılabiliyorsa bu âleme bakıp da yapmam mümkün.
Çok basit bir örnek vererek kapatayım bahsi. Son yerel
seçim öncesinde bir sürü tahmin yapıldı, sürüyle anket yayınlandı. Ben siyasi partilerin yerinde olsam en az sokakta yoklama yapmak kadar, sözlükleri, video paylaşım sitelerini de yakın takibe alırdım. Bir miktar yanılma payıyla beraber (Nedense internet gençliğinde hafiften bir faşizm oluyor) sözlüklere bakıp alınacak oy oranlarını bilmek mümkündü. Sadece partiler değil elbette, kitaplar, albümler, filmler; kısaca hemen her şeyin kamuoyu oluşturup oluşturmadığını anlamak mümkün.