Albay Çiçek’in tutuklanmasına, sonra da 24 saat içinde
tahliyesine şaşırmak ve/veya üzülmek, hakkındaki
suçlamanın ne anlama geldiği konusunda
akıl ve dil tutulmasına yol açmamalı.
Üst rütbeli bir
muvazzaf subayın “yasadışı
örgüt üyeliği” suçundan tutuklanabilmesi kuşkusuz vahim bir gelişme...
Ama bu gelişmenin işaret ettiği olasılıkları gözden kaçırmak, yarattığı soruları cevapsız bırakmak ve tabii en önemlisi de, doğurduğu sorumlulukları geçiştirmek çok daha büyük bir vahametin kapısını aralayabilir.
İşte bu noktada Başbuğ’a büyük görev düşüyor.
***
Öncelikle şunu akılda tutmalıyız; Albay Çiçek suçu kanıtlanıncaya dek “masum”dur.
Ancak Çiçek’in, hakkındaki hüküm kesinleşmedikçe “masum” sayılması gereği, “
şüpheli” statüsünü ve 1 Temmuz 2009 itibariyle
Ergenekon Davası’nda müstakbel “
sanık” olmasını değiştirmiyor.
Albay’ın bu konumda olması, özelde Genel
kurmay ve
Türk Silahlı Kuvvetleri açısından, genelde de bütün
toplum açısından “
alarm verici” bir durum.
Neden alarm verici?
Çünkü
Dursun Çiçek sıradan bir şahıs değil...
“Kıdemli Kurmay Albay” rütbesine sahip ve amirallik sırasında...
Daha da önemlisi,
Genelkurmay Bilgi Destek Şube Müdürlüğü’nde, “
psikolojik harekât” konusunda çalışıyor.
Yani, Türk ordusunun tepe karargâhının kalbinde görev yapan üst rütbeli bir subaydan söz ediyoruz.
Bu kurmay subayın, Genelkurmay
Askerî Savcılığı ve bizzat
Genelkurmay Başkanı tarafından kamuoyu önünde hararetle savunulmasından sadece dört gün sonra,
sivil bir mahkemece “yasadışı örgüt üyesi” olduğu gerekçesiyle tutuklanabilmesi, hakkındaki iddianın sağlam
delillerle
desteklendiğini düşündürtüyor; dün akşamki jet tahliye kararı bu keyfiyeti değiştirmiyor.
Ortada çok ciddi bir suçlama var ve o suçlama, Türk ordusunun tepe karargâhının kalbini ilgilendiriyor.
***
Orgeneral Başbuğ, o karargâhın komutanı olarak, Albay Çiçek’in tutuklanmasının gündeme getirdiği olasılık, soru ve sorumlulukların birinci derecedeki muhatabıdır.
Başbuğ’un,
İrticayla Mücadele Eylem
Planı’ndan “kâğıt parçası” diye bahsettiğini; Albay Çiçek hakkında yeterli delil olmadığı için kovuşturmaya gerek olmadığına inandığını; en azından 26 haziran itibariyle, ilgili belgenin gerçekliğinin daha fazla araştırılmasına gerek bile duymadığını ve yeni delillerle başlayabilecek yeni bir soruşturmanın da siviller eliyle yürütülmesine karşı çıktığını biliyoruz.
Son beş günde yaşananlar, özellikle de
Başbakan Erdoğan ve
MİT Müsteşarı Taner’le yaptığı görüşmeler, Başbuğ’un fikrini değiştirmiş olabilir.
Ama bence “ciddi zaaflar” içeren son basın toplantısındaki tutumunu gözden geçirse de geçirmese de, Başbuğ’un bugün artık savsaklayamayacağı bir dizi soru var.
Bu soruların öncülü, “İrticayla Mücadele Eylem Planı’ndan daha önce haberiniz var mıydı; bu plan sizin emrinizle mi hazırlandı” sorusudur.
Eğer Başbuğ, buna bugün hâlâ, “Hakaret sayarım” diye net bir “ret” cevabı verebiliyorsa, biz de bu cevabı “makbul” sayar ve kendisine yönelik temmuz sorularına geçebiliriz:
• Sayın Başbuğ, yanı başınızda çalışan üst rütbeli bir subayın “yasadışı örgüt üyesi” olması ve gündemdeki suç ve
eylem planını yazması olasılığı karşısında karargâhınıza yeniden bakma gereği duyuyor musunuz?
• Karargâhta
tam gün mesai yapan; elinin altında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “çok gizli” yazışmaları dahil birçok devlet belgesi olan; Genelkurmay’ın iç işleyişinden, karar ve uygulamalarından birinci derecede haberli bir subayın, hakkında
tutuklama kararı getiren delillerle suçlanması, sizi o subayın bütün geçmiş faaliyetlerini incelemeye sevk etmiyor mu?
• Altına
imza attığı, sivil toplum örgütleriyle işadamlarının fişlendiği 2006 tarihli andıç belgesi dahil, Albay Çiçek’in Genelkurmay bünyesinde daha önce hazırladığı plan ve yazıları incelemeye alacak mısınız? Bunların emir-komuta dahilinde ve sıralı amirlerin talimatlarına uygun olup olmadığını denetleyecek misiniz?
• “Cadı avı” başlatmayacağınızı söylemiştiniz; peki, “örgüt üyeliği” ile suçlanan Albay Çiçek’in ast ve üstleriyle ilişkisini gözden geçirmeyecek misiniz? Eğer yasadışı örgütün karargâhta bir üyesi varsa, başka üyelerinin de olabileceği ihtimali karşısında nasıl bir tutum izleyeceksiniz? Albay Çiçek’in görevi gereği yürüttüğü ast-üst ilişkisi dışında hangi muvazzaf subaylarla, nasıl bir irtibat içinde olduğunu inceletecek misiniz?
• 26 haziranda Genelkurmay Askerî Savcılığı’nın size verdiği bilgilerle Albay Çiçek’i savundunuz; aradan dört gün geçti ve aynı şahıs devletin istihbaratının elindeki bilgilerle tutuklandı. Bu size ne anlatıyor? Askerî Savcılığın elindeki istihbarat mı eksikti? Yoksa Askerî Savcılık elindeki istihbaratı görmezlikten mi geldi?
• “Ben emir vermedim” dediniz; İrticayla Mücadele Eylem Planı’na sahip çıkmadınız; böyle bir planı hazırlayan kişiyi orduda barındırmayacağınızı ilân ettiniz. Bir yandan bu kesinlikte konuşurken, bir yandan Albay Çiçek’i açıkça savunmanız bir yanılgı mıydı? Çiçek hakkında sizi yanıltan biri mi var? Orduya sızmış bir çetenin, bir cuntanın sizi yanıltmış olması ihtimal dahilinde mi?
• Eğer Çiçek, karargâhınızda gerçekten de suçlandığı türden bir faaliyet yürüttüyse, sizin bundan bihaber kalmanız mümkün mü? Ya da nasıl mümkün? Ve eğer varsa, bu zaafı nasıl ortadan kaldıracaksınız?