Esasen o yüzden olsa gerek ki bazıları, "Yok canım; askerler bu kadar aptal mı; bu üslupla plan hazırlanır mı?" diye belgenin ciddiyetini çürütücü yayınlar yapıyorlar. Haksız da sayılmazlar.
Şöyle düşünün;
Cem Yılmaz meselâ, çıkıyor sahneye, diyor ki, "Arkadaşlar, Türkiye'nin çivisi çıktı; şimdi çıkan çiviyi yeniden yerine
çakmak için bazı arkadaşlarla kafa kafaya vererek yaptığımız
eylem planını sizlere okumak istiyorum; birinci madde!.."
Sonra bütün belgeyi baştan aşağı, kendine has üslûbuyla okumaya başlıyor; siz olsanız gülmekten yere yatmaz mısınız?
*
Bu belgede benim için en aydınlatıcı ve kafalara "dank ettirici" pasaj şuydu: "
Askerî suç kapsamında yapılacak 'ışık evler' baskınlarında,
silahlı
terör örgütü oluşturma doğrultusunda; silah ve
mühimmat bulunması sağlanacak."
Planın püf noktası: O ev baskınlarında evlere daha önceden konulacak silah ve mühimmat nereden tedarik edilecek? Bu konuyu üzerimize vazife olmadığı için hiç düşünmemiş olabiliriz fakat bazıları oturup ciddi ciddi düşünmüşler...
Hani vaktiyle nereye kazma-
kürek girilse topraktan silah ve mühimmat fışkırıyordu da, hangi dala konduracağımıza bir türlü karar veremiyorduk. Bazı arkadaşlar diyordu ki, "Hıh, şu dandik silahlarla, boş Law mühimmatlarıyla, çakaralmaz tabanca ve tüfeklerle mi
darbe yapılacak? Şaşarım aklınıza! Askerî darbeden söz ediyorsunuz ama bu enti-püften şeylerle darbe yapılabileceğini düşünmüyorsunuz herhalde?"
Biz de suçlu suçlu önümüze bakıyor, "Adamlar haklı yahu!" diye düşünüyorduk ama şu meşhur eylem planı biraz ufkumuzu açtı. Evet, bu silahlarla darbe yapılmaz, amaaa...
Bu silahlar, hiç de umulmayacak evlere yapılacak baskınlarda "yakalanırsa", sahip olduğu ateş ve tahrip gücünden çok daha fazla tesir yapar mı, yapmaz mı?
Yapar! Boş Law mühimmatının borusu bile, patlamışından daha fazla infilak gücünü açığa çıkarır. Ertesi günün malûm
gazete manşetlerini düşünün artık: "İşte bu el bombalarıyla laik güçlere saldıracaklardı!" veya "Boş Law silahıyla ışık evlerinde suikast eğitimi yapıyorlardı!.."
Gayrı al
Allah kulunu, zapt eyle delini!
*
Eylem planında başka türlü güldürücü kaşındırıcı "mandepsi"ler de yok değil; en tanıdık olanı şu: "İ.E., Ö.Ö. gibi hazırda beklettiğimiz
elemanlara medyatik eylemler ve söylemler yaptırılacak ve bu kişiler FG'ciler başta olmak üzere diğer irticai gruplarla özdeşleştirilerek, kamuoyunun tüm bu gruplar arasında benzerlik kurması sağlanacaktır. Yakalanan TSK personelinin bizim belirlediğimiz temalar doğrultusunda beyanda bulunmaları ve bu açıklamaların basında geniş yer bulması sağlanacaktır."
İşin en eğlenceli yanı, "hazırda beklettiğimiz elemanlar" tâbiri. Kim bu hazırda bekletilen elemanlar: İ.E. ve Ö.Ö. gibi elemanlar.
Ortak özellikleri?
Kendilerini İslâm dini içinde muteber, saygıdeğer kişiler olarak takdim etmeleri ve bazı insanlar tarafından öyle kabul görmeleri. Medyatik ve karizmatik özelliklerine ilaveten manevi ve maalesef dinî "mıknatîsiyet" hususiyetine sahip olduklarına dair kuvvetli bir fikir uyandırabilmeleri...
Başka başka?..
Bazı çevrelerle iyi ilişkiler geliştirecek derecede marifet sahibi olabilmeleri, "hazırda bekletilen eleman" statüsünde hazır beklemek için
gönüllü yazılmaları.
Karışıklık ânında kolayca tanınabilsinler diye, birtakım renkli dinî kisve ve serpuşlar kullanmaları, bu kisve ve serpuşlarla fotoğraf çektirip, TV yayınlarına çıkmaları: Kendilerine "Sultan Palamut'un yedinci göbekten torunu" süsü vererek
altın yaldızlı boyayla parlatılmış gürgenden mâmul taht üstünde, başlarında iri bir
Diyarbakır karpuzu cesâmetindeki garip ve gülünç bir kavukla objektifler karşısında süzüm süzüm süzülmeleri.
Evlerinin kapılarına "
Ortadoğu ve Balkanlar'ın en hakiki
İslami Hilafet Devleti;
konsolosluk v
e pasaport işlemleri için çaycıya müracaat ediniz." yazılı tabelalar astırmaları...
En câhil-cühelâ takımının bile görünce kolay tanıyabilmeleri için cübbe, şalvar,
bisiklet yaka yelek, kuşak tarzı (bkz.
Mehteran bölükleri) şeyler giymeleri. Konuşurken sebepli sebepsiz cezbeye tutulmuşçasına garip sesler çıkarmaları, sık sık dine dair racon kesmeleri, gelecek hakkında kehanetimsi lâflar yuvarlamaları...
"Öbür" taraftan bazı duyumlar aldıklarına dair yakın çevrelerine birtakım haberler sızdırmaları ve bu haberler kendilerine sorulduğunda yanlışlamak ve doğrulamak yerine her manaya çekilebilecek elâstiki cevaplarla, "Belli belli; bu adam boş değil, bu haller büyük adam halleri." dedirtmeleri...
Ve günü, saati, vakti gelince, "Nerede bu gericiler, hani, bir tane olsun gösterin bakalım." denildiğinde "Buyur sana en âlâsından gerici; üstelik gerici kostümleri bile var." dedirtecek şekilde basın ve
canlı yayın kameraları önünde ispat-ı vücud edebilmeleri.
Dinî samimiyet ve ihlâstan uzak yaşadıkları için kendilerine inanan haddinden fazla saf insanları işte o gün, o saat ve o vakitte bozuk para gibi harcamakta bir saniye tereddüt göstermemeleri.
28 Şubat'tan hatırlayacaksınız bu tipleri; yukarıdaki alıntıda isimlerini kısaltma ile verdiğim o iki kişinin, 28 Şubat'tan sonra "ikinci kuşak hazırda bekletilen eleman" kadrosunda yetiştirildikleri anlaşılıyor.
Anlaşılmaya anlaşılıyor da bu meselede hepimizin dikkatini çekmesi gereken önemli bir hususun üzerinde pek durmuyoruz.
Bu gibi "hazırda bekletilen eleman" kadrosundan tescilli mürteci karikatürlerini var eden, esasında onların etrafında duran, onlara güç veren lüzumundan fazla saf ve samimi insanlar değil midir?
Bizim daha karşıdan görünce gülmeye başladığımız ve katiyyen ciddiyet atfetmediğimiz bu insanlara inanan ve güvenen insanlar nasıl uyandırılacak?
Moda tabirle sivrisineği değil bataklığı kurutacak bir nevi aydınlanma hareketi nasıl gerçekleştirilebilecek?
Unutmayalım; işbu lüzumunda fazla saf ve samimi
ayran gönüllü insanlar topluluğu mevcut olduğu sürece çakma din büyüğü görüntüsündeki "hazırda bekletilen eleman"lar da bir şekilde varlığını sürdürecektir.