OBAMA'YI ANLAMAK TÜRKİYE'Yİ ANLAMAK...

Davos’ta ‘diplomatik olmayan bir patlamanın diplomatik yararları’ndan söz ediliyor.


Batı’daki bazı yayın organları var ki, onlar bazı yazı ve değerlendirmeleriyle, gerek karar vericilere ve gerekse kamuoylarına belirli bir konuya ilişkin ayar verirler. En azından öyle algılanırlar. Bunların arasında üst sıraya İngiliz dergisi The Economist, Financial Times gazetesi, ABD’de ise Wall Street Journal gazetesi yerleşirler. Bunlar özellikle iş çevreleri ve iş çevreleriyle irtibatlı siyasi karar verici için önemlidirler. Siyasi etki olarak Amerikan New York Times ve tirajı çok sınırlı da olsa Washington Post gazetesi, siyaset düşüncesi bakımından üç ayda bir çıkan Foreign Affairs dergisi diğerleri arasında sivrilirler. Bu yayın organları ve benzerlerinde Türkiye ile ilgili makaleler ve değerlendirmeler, ABD ve Avrupa’daki siyasi karar verici ve etkili çevrelerin Türkiye’yle ilgili algılamasını biçimlendirdiği ölçüde, bizim için de önem taşımak zorundalar. Dünyanın bu bakımdan en itibarlı haftalık dergisi sayılan The Economist, son sayısında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘Davos çıkışı’nın sonuçları ve Türkiye’nin ‘siyasi profili’ne ilişkin bir değerlendirme yazısına yer verdi. ‘Köprüyü Onarmak’ başlıklı yazıda, Davos’ta ‘diplomatik olmayan bir patlamanın diplomatik yararları’ndan söz ediliyor. Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki feveranının kendisine “Obama yönetimi nezdinde bir zarar vermediğinin görüldüğü” belirtilerek ‘Tam tersi, Amerika’nın Müslüman dünyasında uzanmak istediği bir dönemde Erdoğan’ın popülaritesi yararlı olabilir” görüşüne yer veriliyor. Bu değerlendirmeyi The Economist’te okumaktan özellikle memnun olacak bir kişi varsa, ben olabilirim. Yazıda yer alan hemen her satırı, gerekçelendirerek, bu köşede defalarca yazmış olduğum için. Doğrulanmaktan şikâyetçi olana pek rastlanmaz... *** Hatırlayacaksınız, bir ay kadar önce Münih’teki Güvenlik Konferansı’na Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile birlikte gitmiştim. Hani, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Obama yönetimi namına ‘uluslararası podyum’un önüne ilk kez çıktığı toplantı. Orada ABD’nin ‘süper diplomatı’ Richard Holbrooke ile karşılaşmıştım. Onu yıllardır tanıyan birçok Türk’ten biri de benim. Kendisine yeni yönetimin ‘Davos’ta olan-bitene ilişkin ne hissettiği’ni sorduğum vakit, ‘Olayın çok can sıkıcı’ olduğunu, ‘Erdoğan’ı öyle davranmaya iten feci bir yanlış anlama olabileceği’nden söz etmişti. Onun üzerine, ben, “Her şeye rağmen, Erdoğan, Arap sokağının sevgilisi haline geldi” demiş ve bir İngilizce deyim kullanarak “Bunu nakde çevirebilirsiniz” diye devam etmiştim. Obama’nın 6-7 Nisan tarihli Türkiye (Ankara-İstanbul) ziyaretine karar vermiş olması, tam da bu dediğimizin gerçekleştiğinin The Economist’in son sayısında yer alan değerlendirmesiyle de desteklenen kanıtıdır. ‘Amerika’nın Müslüman dünyasına uzanmak istediği bir dönemde Erdoğan’ın popülaritesinin yararlı olabileceğini’ Obama yönetimi görmüştür. Nüfuzlu İngiliz dergisi, ‘Başkan Obama’nın gelecek ay Avrupa gezisi çerçevesinde Türkiye’ye geleceğine işaret ederek, böylece ‘Obama’nın yönetimindeki ilk 100 gün içerisinde bir Müslüman ülkesini ziyaret etme taahhüdünü yerine getirmiş olacağının’ altını çizmiştir. Obama’nın gezisi Türkiye’den bakılınca ne anlama geliyor. The Economist, Türk yetkililerine atfen Obama’nın ‘bir Avrupa gezisi kapsamında’ Türkiye’ye gelecek olmasını Türkiye’nin NATO’daki öneminin teyidi ve ABD’nin Türkiye’nin ‘AB üyeliğine destek mesajı’ olarak görüldüğünü belirtiyor. Öyledir. Nitekim, The Economist, bir üst düzey Türk yetkilisinin Türkiye-ABD ilişkilerinde bir ‘altın çağ’dan söz ettiğine ve iki ülke arasında önemli işbirliği alanları arasında ‘Arap-İsrail anlaşmazlığı, ABD ile İran arasında diyaloğun açılması’ ve ‘Irak’ın istikrarı’ ile ‘boru hatları’nı saydığına dikkat çekiyor. Tahran dönüşü uçakta, Abdullah Gül’e, “Yıllardır ‘stratejik ortaklık’tan söz ediliyordu ama gerçeği söylemek gerekirse, bu kulağa hoş gelen bir melodi gibiydi. İçi pek doldurulamamıştı. Obama ve Türkiye ziyareti ile birlikte Türkiye ile ABD arasında gerçekten bir ‘stratejik ortaklık’ kurulabileceğinden, bunun başlangıç aşamasında olduğumuzu söylersek; yanlış bir şey söylememiş olur muyuz?” diye bir soru yönelttim. Aynen onayladı. *** The Economist yukarıda sıralanan konular arasında ‘en önemlisi’nin ‘belki İran olduğunu’ belirtirken, Abdullah Gül’ün Tahran ziyaretine de değindi ve İran’ın ‘dinî lideri’ Khamenei’nin ‘ilk kez bir NATO ülkesinin devlet başkanını kabul ettiğine’ dikkat çekti. İran’ın kamuoyu önünde pek yumuşama işareti vermek istemediğini belirtmekle birlikte, The Economist’in dikkate getirdiği hususlar, Türkiye’nin Obama yönetimi döneminde ‘pivot ülke’ konumunu yani ‘bölgesel sorunlarda arabuluculuktan çok daha önemli işlevselliği’ni ortaya koyuyor. Ancak, Türkiye’nin böyle bir ‘işlevsellik’ için kendisinin taraf olduğu sorunları hızla aşması da gerekli. Bu sorunlardan biri ve hatta birincisi, Kürt sorunu. Abdullah Gül’ün ‘Kürt sorununda iyi şeyler olacak’ haberciliğine bu çerçevede anlam vermek ve değerlendirmekte yarar var. Bir başkası ise Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi. Bunun içine oturacağı çerçeveyi The Economist’in şu satırlarından anlamak mümkün: ‘Avrupa, Rusya’dan petrol ve gaz ikmalinin güvenilirliği konusunda huysuzlanırken Türkiye’nin enerji ikmali için Gürcistan üzerinden alternatif güzergâh olarak pozisyonunu, durumunu güçlendirmesi beklenebilir. Bu kırılgan koridor, Türkiye, kendisi ve ayrıca Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınır anlaşmazlıklarını çözmeye yönelik büyük pazarlıkta da başarılı olursa güçlendirilir.’ Kürt sorununda çözüm yönünde yol alma, Ermenistan ile ilişkilerin güçlendirilmesi gibi konuları, ABD’nin küresel-stratejik perspektifleri ve bunun içinde ‘Türkiye’nin özel yeri’ açısından değerlendiremezseniz anlayamazsınız. Obama’nın niçin ilk ‘ikili ziyareti’ni Türkiye’ye yapacağına da anlam veremezsiniz. En kötüsü, Türkiye’yi de anlayamazsınız. Geleceğini göremezsiniz.
<< Önceki Haber OBAMA'YI ANLAMAK TÜRKİYE'Yİ ANLAMAK... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER