Bunlardan çok var.
Bir ‘prototip’ten sözediyorum.
Hem cahil, hem faşit, hem terbiyesiz, hem de (
Allah eksikliklerini vermesin) pişkindirler.
Mesela, tutup
Genelkurmay Başkanı’na
mektup yazarlar, ‘Daha ne duruyorsunuz? Ülkenin kaderine el koymak için daha neyi bekliyorsunuz?’ derler, kendilerine benzemeyenleri ‘gerici’ ve ‘aydınlanmamış’ ilan ederler, farklı kisve taşıyanları penguene benzetirler.
İşin hazin tarafı şu:
Genelkurmay Başkanı ülkenin kaderine el koyduğunda (darbenin yönü ulusalcılık değilse), ilk derdest edilecekler bunlardır.
Böyle birini tanıyorum.
Deniz Baykal’ın partisinde
siyaset yapıyor.
Dönemin Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt’ı ‘ülkenin kaderine el koymaya’ çağırmıştı.
Bir hanımefendi bu...
Mutlaka çağdaş, mutlaka ilerici, mutlaka laik olan bu hanımefendi, hemcinsi
Hayrünnisa Gül için, ‘Ay çok çirkin. Penguene benziyor’ demişti.
Başörtülülerden hazzetmeyen, genel başkanının çarşaf açılımını içine sindiremeyen, kendisinin de üyeleri arasında bulunduğu parlamentoya karşı aba altından ‘asker sopası’ gösteren bu hanımefendi son bombasını da dün patlattı.
Buyurmuş ki, ‘Bazı aydınlar sözde
Ermeni soykırımı nedeniyle Ermeniler’den özür diliyoruz kampanyası başlattı. Cumhurbaşkanı’nın bu kampanyayı desteklediği görülüyor.
Abdullah Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil. Cumhurbaşkanı’nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz.’
Bir tür ‘dişi
Yalçın Küçük’ vakasıyla karşı karşıyayız.
Demek ki hanımefendi köken araştırmacılığı yapıyor.
Pervasızlığın, cüretin, terbiyesizliğin boyutlarını görüyorsunuz, değil mi?
Hanımefendiyi kendi kendisiyle ve hangi kökenden geldiğini hiç de merak etmediğimiz genel başkanı Deniz Baykal’la baş başa bırakıp, başka ‘terbiyesizlik’ örneklerine geçelim.
İstanbul Üniversitesi’nde
rektörlük seçimi yapıldı.
Bugüne kadar Sezer’in yaptığı hiçbir atamayı dert etmemiş, ‘Sezer en çok oy alan adayı değil, kendi ideolojisine yakın kişiyi rektör olarak atıyor. Bu nasıl iştir?’ dememiş bazı utanmazlar, şimdi kalkmış Cumhurbaşkanı Gül’e
akıl veriyor: ‘Öyle yapma... Böyle yap... Böyle yaparsan daha iyi olur’ gibilerden...
Kendi aklını kutsayan bir başkası da, ‘Baykalcı’ suçlamalarını bertaraf etmek için, bir zamanlar attığı manşetleri örnek gösteriyor...
Bu arkadaşımız, bir gazetenin genel yayın yönetmeni...
Hem kurnaz, hem pişkin...
Bir zamanlar ‘ağzı bozuk gazeteci’ taifesinden yakınıyordu, ‘Gelin bunları mahallemizden kovalım’ diyordu. Şimdi en müptezellerini kendi gazetesinde barındırıyor.
Fikrini beğenmediği kişileri ‘ayağımıza dalaşanlar’, ‘Keşanlı Galileo’ diye aşağılamayı da
ihmal etmiyor tabii.
Madem söz manşetlerden açıldı...
Neden şu ‘Topyekün savaş’, ‘İşi bu defa silahsız kuvvetler halletsin’, ‘
Erbakan vermiyor’, ‘Paşa Başkanı hizaya soktu’ manşetleriyle ilgili de bir ‘övünç yazısı’ yazmıyorsun?
Neden ‘andıç’ olayını hiç hatırlamıyorsun?
Ne biçim insansın sen?
Daha doğrusu, ne biçim insanlarsınız?