Böyle görüntüleri Nijerya'da gördük, Endonezya'da gördük, Hindistan'da gördük...
Hristiyan-
Müslüman çatışmaları, Hindu-Müslüman çatışmaları sırasında yakılan camilerin enkazı arasında yarı yanan Kur'an sayfalarına ilişkin kareler ulaşırdı bizlere. Sonra Irak'ta gördük. Yüzyıllardır aynı sokakta yaşayan insanların sırf farklı mezhepten oldukları gerekçesiyle birbirlerini nasıl boğazladığını, aileleri, sokakları, mahalleleri ayırdığını. Şiilere ve
Sünnilere ait camiler ardı ardına bombalandığını yakıldığını... Her bombalanan camide yanmış, parçalanmış Kur'an sayfaları görüyorduk. Ebu Gureyb'de de gördük.
İşkence yöntemi olarak Kur'an sayfalarının nasıl kullanıldığını…
Farklı dinlerin mensupları çatışıyordu, farklı mezheplerin mensupları çatışıyordu, etnik gerilim ve siyasi
hesaplarla iç içe geçmiş bir çatışmaydı bütün bunlar. Ama hepsinde din, mezhep bir kimlikti sadece. Bu kimlik üzerinden hesaplaşılırken kutsal olan ne varsa çatışma uğruna aşağılanıyordu.
Çatışmaların hepsinde “yereler gerekçe”ler vardı. Ama hepsinin üstünde, en üstünde, yerel ölçeklerin çok ötesinde bir hesap da vardı. O
bölgenin, o
ülkenin sınırlarının ötesinden olaya müdahil olan,
tahrik eden birileri hep olurdu. Ama bizler bütün bunları sadece yerel bağnazlıklarla algılayıp geçiştirirdik. Irak'ta cami bombalamalarını ilk kim başlattı, kim devam ettirdi hiç
sorgulamazdık.
“Böyle şeyler bu topraklarda hiç olmadı” diyecektim, sonra vazgeçtim.
Maraş ve diğer örnekler geldi aklıma. Etnik gerilimlerin alabildiğine beslendiği, tahrik edildiği bu topraklarda mezhep farklılıklarının da çatışmaya dönüştürülmek istendiğini, bu yönde denemeler yapıldığını, üzücü gelişmeleri yaşandığını hatırladım.
Bayram sonrası İstanbul'un birbirine yakın bölgelerinde, özellikle seçilmiş izlenimi veren bölgelerinde cami yakma girişimleri bu kötü örnekleri hatırlattı. O görüntüler arasında, yarı yanmış Kur'an sayfalarını görünce, hem geçmişte bu topraklarda çıkarılmak istenen iç çatışmaları, yerel zaaflar üzerinden uygulanan çokuluslu projeleri hem de dünyanın başka bölgelerinde kimlik üzerinden yürütülen ürkütücü çıkar çatışmalarını yeniden sorgulama fırsatı bulduk.
Bir hafta içinde sekiz cami yakıldı.
Yangınların hepsinin aynı ellerin ürünü olduğuna dair güçlü işaretler var. Hepsi İstanbul'un
Anadolu yakasında ve muhafazakar kesimin ağırlıklı olduğu bölgelerde. 28
Şubat darbesiyle adı sembolleşen Sultanbeyli'den Pendik'e kadar olan bölgede. Şimdilik…
Bir şey daha; yakılan camilerin bazılarının yakınlarında
cemevlerinin bulunması.. Durumun provokasyona dönmemesi için 'kırmızı
alarm' veren emniyetin, olayın cemevlerine sıçramasından endişe ettiği, cemevleri yetkililerini uyardığı, önlem aldığı belirtiliyor.
Bir kirli oyun mu tezgahlanmak isteniyor?
Kürt meselesi üzerine tartışmalar sıcaklığını korurken
Alevilere yönelik tartışmalar artarken, “Alevi
açılımı” gibi ifadeler yaygınlaşırken cami yakmalar, cemevleri yakmalar ne anlama gelir? Pencerelerden
molotof kokteyli atıp yangını çıkarıp kaçanlar kim, arkasındakiler kim?
Bir fanatizm mi besleniyor? Sünni Alevi ayırımı üzerinden, bir başka zaaf üzerinden yeni bir proje mi deneniyor?
Kürt meselesinden, etnik gerilim ve ayrışma projelerinden sonra Alevilerle Sünniler arasında
öfke biriktirmeye mi çalışılıyor? Yangınların çıktığı bölge,
pilot bölge mi seçildi? Ya yangınlar, saldırılar
Türkiye geneline yayılırsa!
Kürt meselesine kimlerin nasıl müdahil olduklarını biliyoruz. Sorunun Türklerin de Kürtlerin de inisiyatifinden çıkarılmak istendiğini, bu sorunun gerekirse yüz yıl devam etmesinin istendiğini biliyoruz. Kürt meselesine ilişkin yerel
kriz üzerinden hangi ülkenin ne tür hesaplar içine girdiğini de çok iyi biliyoruz.
Geçmişte, Alevi-Sünni çatışmaları sırasında hangi ülke istihbarat elemanlarının o bölgelerde ne haltlar karıştırdığını çok sonraları öğrendik. Şimdi bu karanlık dosyalar yavaş yavaş aydınlanıyor. Alevi meselesine öteden beri “çok yakın” ilgi gösteren o ülkenin de bugünlerde dikkatle izlenmesi gerekiyor.
Bu yangınların hepsinin “
kaza” yoluyla çıkmış olmasını, cami-
cemevi çatışmasına dönüşmemesini, endişelerimizin haksız çıkmasını ne çok istiyorum. Hiçbir siyasi çıkar, hiçbir
yerli ya da
yabancı hesap böyle bir gerilimi haklı çıkaracak ölçüde değer ifade etmiyor.
Çok önemli bir şey daha var ama
erken söylemiş olmayalım diye bir kenarda bekletiyoruz….