Herkes bir şeyler yazdı. Ben de geri kalmayayım bari.
Ayaktakiler
baba Şükrü Özkök, anne Hafize Özkök ve amca Mehmet Rodop... Oturanlar babaanne Fatma Rodop ve onun kızkardeşi...
Fatma Rodop’un kucağında sarı saçlı bir çocuk var.
Bu çocuğun ismi
Ertuğrul...
Bu çocuk büyüyecek, okuyacak, adam olacak, sarı saçları kumrala dönüşecek ve sonunda
Hürriyet gazetesinin ‘genel yayın yönetmenliği’ koltuğuna kurulacak.
Bununla da yetinmeyecek, aynı anda hem
trafik müşavirliği, hem film yapımcılığı, hem de
müzik prodüktörlüğü görevlerini deruhte edecek.
Hızını alamayacak, bir ‘işverenler topluluğu’ olan
TÜSİAD’a üye yazılacak.
Babaanne Fatma Rodop çarşaflı...
Deniz
Baykal’ın yakalarına
rozet iğnelediği hanımefendilere benziyor.
Fatma Rodop’un kızkardeşi de çarşaflı.
Özkök, ‘İsmini şimdi hatırlayamıyorum. Galiba Sıdıka halam...’ diyor.
İnsan büyük halasının ismini unutur mu?
Özkök unutabiliyor işte.
Bunlar,
Bulgaristan göçmeniymiş. Ertuğrul hariç,
ailenin bütün fertleri Kırcaali’de doğmuş. Baba Şükrü Özkök hep
Menderes’i
desteklemiş. Oğul ise
İşçi Partisi’ne yakın durmuş. Hatta, bu partiye oy vermiş. Yıllar sonra baba ve oğul, ‘Turgut
Özal sevgisinde’ birleşmişler.
Ertuğrul Özkök, bu fotoğrafı, belli ki, ‘Gördüğünüz her sakallıyı babanız sanmayın’ demek için yayınlamış.
Bir nevi, Baykal’ın ‘çarşaf
açılımı’na destek...
Bunu kendisi de söylüyor zaten: ‘Bu fotoğrafı ve
küçük aile tarihimizi,
Deniz Baykal’a destek vermek için yayınlıyorum.
Türkiye’de milyonlarca evde buna benzer aile fotoğrafları görebilirsiniz. Bu; hepimizin en büyük ailesi olan Türkiye’nin aile fotoğrafıdır.’
Doğrudur...
Her evde buna benzer fotoğraflar görebilirsiniz.
O halde?
Demek ki, her çarşaflı ya da türbanlı potansiyel
AK Parti seçmeni değilmiş. Bunlar, pekala İşçi Partisi yahut
CHP’ye de oy verebilirmiş. Ayrıca, büründükleri kisveye bakarak onları tanımlamamalıymışız, hemen ‘gerici’ ve ‘örümcek kafalı’ yaftası yapıştırmamalıymışız.
Siz başka türlü düşünebilirsiniz ama, ben Ertuğrul Özkök’ün, ‘CHP’ye destek’ sadedinde ifşa ettiği bu ‘aile fotoğrafı’nın Türkiye’nin normalleşmesine
hizmet edeceğini düşünüyorum.
En azından, kafamızdaki ‘öteki’ telakkisini değiştirecektir.
Baykal’ın ‘çarşaf açılımımı’ da, bu nedenle önemsiyorum.
Bir tek noktaya takıldım.
Diyor ki Özkök, ‘Babaannem öldükten sonra ailede başörtülü kimse kalmadı.
Annem beş
vakit namazını kılmaya devam ediyor. Ailemizden hiç hırsız çıkmadı. Katil de çıkmadı.’
Şunu demek istiyor: ‘Ailemiz, başörtülü son ferdini kaybettikten sonra da terakkisini sürdürdü.’
Olabilir.
Başörtüsüz olmak, terakkiye mani değildir.
Fakat, Özkök’ün ‘övünme tarzı’ garibime gitti: ‘Ailemizden hiç hırsız çıkmadı. Katil de çıkmadı.’
Bunlar çıkmadı ama, sen çıktın.
Senin gibi biri çıkabildi.
Hem ‘Üniversitede başörtüsüne karşı değilim’ diyen, hem de ‘411 el kaosa kalktı’ diye
manşet atan...
Hem ‘ağzı bozuk serseri taifesi’nden yakınan, hem de bu türün en müptezellerini gazetesinde barındıran...
Hem
darbelere karşı olan, hem de desteklemedik hiçbir darbe,
muhtıra ve andıç bırakmayan...
Hem hukuk devletini savunan, hem de ‘her şey hukuktan ibaret değildir’ şeklinde yazılar yazan...
Hem gazeteci, hem TÜSİAD üyesi...
Hem kel, hem fodul...
Bundan daha büyük bir felaket olabilir mi?