Anlatacağım şeyler gündemde falan yok. Kendi kafama göre t
akılıyorum. Bu sabah kafama taktığım soruları sorayım: Niçin, tarih boyunca on altı devlet kurmuş olmakla övünürüz de, bunlardan on beşinin batmış olması bizi hiç düşündürmez?
Bu, "aman ne çok devlet kurduk" diye şişinme nedeni mi olmalıdır, "niçin bunları yaşatamadık" diye dövünme nedeni mi?
Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanlı'yı reddeden, Osmanlı'yı tanımayan bir devlettir de, niçin bu devletin ordusunun kuruluşu "milattan önce 209" olarak gösterilmektedir?
Kuran kişi de,
Mete Han...
Mete Han
uçak filosu kuramayacağına, bozkırda donanma da bulunamayacağına göre elbette
Kara Kuvvetleri canım...
Peki bu tarih niçin bir zamanlar 1362 olarak gösteriliyordu, Murat Hüdavendigar devrine götürülüyordu?
Çünkü o tarihte "yeniçeri" birliği kurulmuştu... Bunlar devşirme yöntemiyle yetiştirilen Hıristiyan çocuklarıydı.
Peki mis gibi Türk olan
Anadolu ve Rumeli askeri bizden sayılmıyor muydu? Bunun da
boksör Muhammed Ali gibi "sonradan olanı" mı makbuldu?
Osmanlı'yı canımız isteyince tanıyacak, canımız istemeyince tanımayacak mıyız? (
Yavuz Selim'in torunu olalım ama Deli İbrahim'i saymayalım.)
Yoksa Profesör İbrahim Kafesoğlu'nun canı hangi tarihi çekerse o tarihte mi kurulmuş sayılacaktı ordumuz?
Niçin, Birinci Dünya Savaşı'nda, diğer ülkelerdeki
asker kaçağı oranı yüzde 1'i geçmezken, bu oran Osmanlı ordusunda yüzde 20'yi bulmuştur?
Niçin, anlı şanlı İttihat ve Terakki yönetimi, cepheye yapılacak erzak sevkiyatı için bazı tüccara imtiyaz vermek suretiyle "
vagon ticaretine" izin vermiştir?
Niçin cephede dövüşen asker, açlıktan, beygir fışkısından
arpa ayıklayıp onu kaynatmak zorunda bırakılmıştır?
Vagon ticaretiyle adam zengin eden İaşeci
Topal İsmail Hakkı, nerenin levazım sorumlusuydu acaba? Halk süpürge tohumundan ekmek yerken,
bulgur karaborsasıyla Bulgur Palas yaptıranlar kimlerdi?
Yoksa
halk bunları görüyor, biliyor, etinde hissediyor ve "akıl
defterine" mi yazıyordu?
O defteri 1950 yılında açıp bakacak mıydı acaba?
Gelelim anlı şanlı kurtuluş savaşımıza...
Size tarih öğretilmediği, öğretilen kırıntılar da yalan yanlış öğretildiği için, "devrimleri korumak için kurulduğunu" sandığınız
İstiklal Mahkemeleri, aslında asker kaçaklarını yargılamak üzere kurulmuşlardı.
Peki, canını dişine takmış, bağımsızlığını elde etmek için çarpışan, bir
ölüm-kalım savaşı veren "asker-millet" için böyle bir tedbire niçin gerek görülmüştü? Yoksa kahraman askerlerimiz arasında kaçak mı vardı?
Vardı galiba, çünkü
İstiklal Mahkemesi, "
casusluk, bozgunculuk, askerden kaçma, eşkıyalık ve
isyan" suçlarından tam 60 bin kişiyi yargılamış, kurtuluş savaşımız boyunca!
Bunlardan 1054 kişiyi de idam etmiş!
Daha da sertleşeyim mi?
Yok canım, en iyisi Beşiktaş'ın Fenerbahçe'ye niçin yenildiğini anlatayım.
Çarşı esnafından başka kimse kızmaz.
Ama şunu söyleyeyim: İttihatçı'ya çarşaf da giydirseniz, seçimde alacağınız havagazıdır.