AYIP I
Nurettin Yılmaz, 1938
Cizre doğumlu bir
Kürt. 1980 öncesi
CHP Mardin milletvekili. 12
Eylül askeri yönetimiyle birlikte yolu
Diyarbakır Askeri Cezaevi'ne düşüyor.
İşkence görüyor. Başı, dışkı dolu çukura sokulup nefessiz bırakılıyor.
1980'lerde tekrar milletvekili, bu kez Özal'ın ANAP'ından. Yaşadıklarını kitaplaştırıyor 2007'de. Televizyona çıkıp anlatıyor,
12 Eylül'deki işkence günlerini.
Tarih, 29
Mart 2008.
Bir savcı,
dava açıyor Nurettin Yılmaz'a, hapishanedeki işkenceleri kamuoyu önünde anlattığı için.
Gördüğü işkenceleri televizyonda anlatarak, "dış güçlerce yürütülen bölücü ve yıkıcı
propaganda"ya alet olmuş...
"Halkı kin ve düşmanlığa alenen
tahrik etmiş" gördüğü işkenceleri televizyonda anlattığı için... Kısacası, işkence anlatma suçu işlemiş Nurettin Yılmaz...
12 Eylül'de Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yaşadıklarını
Kürtler kitabı için bana, "Genç olsam dağa çıkardım" diye anlatan sevgili Felat Cemiloğlu yaşıyor olsa acaba ne derdi?..
AYIP II
Ayvalık'ta
Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla düzenlenen
atletizm yarışları. Beş bin metre kızlar yarışı bitmiş, herkes yerini almış
ödül töreni bekleniyor.
Madalyaları verecek olan Garnizon Komutanı, kürsüye gelirken sırtını dönüp gidiyor. Çünkü kürsüdeki atlet kızlardan biri başörtülü...
Tören yapılamıyor, madalyasını alamıyor kızlar. Komutanın tepkisini aralarında gazetecilerin de bulunduğu bir iki kişi alkışlamış. Ama genellikle kimsenin sesi çıkmamış...
AYIP III
Güneydoğu'daki yatılı okul günlerini anlatıyor
Muhsin Kızılkaya:
"Ben gittiğimde
Kürtçe'nin
yasak bir dil olduğunu bilmiyordum. Yeni bir dil öğrenip kendi dilimle yaşayacağım sanıyordum. Bize, 'Bildiğiniz dili unutun' dediler. Bir dilsizlik dönemi yaşadık. Tuvalete giderek, öğretmenlerden saklanarak, birbirimize çok alçak sesle derdimizi anlatmaya çalışıyorduk. Her duydukları Kürtçe kelimeye karşı sırtımıza bir zincir indirirlerdi.
Koğuş kapıları
akşam kapanınca Kürtçe
masal anlatırdım. Meğerse
nöbetçi öğretmenler bizi dinliyormuş. Kimse beni ele vermedi ama ben herkes sıra dayağı yemesin diye kendimi ele verdim. Çok dayak yedim. Devlet
Türkçe bilmediğimi biliyordu ama ben dilimin yasak olduğunu bilmiyordum.
Kızım Lian'ı geçen gün yuvaya götürürken
taksiye bindik. Aramızda Kürtçe konuşurken taksi şoförü büyük bir şaşkınlıkla, 'Kürtçe konuşuyor' dedi.
Kendisi de Mardinliymiş. Taksiyi hemen kenara çekti, 'Kürtçe konuşuyor' diye ağlamaya başladı. Para almak istemedi. Bu olayı insanlara anlatamazsın. Bunu ancak ve ancak bu kadar haksızlığa uğramış, incitilmiş bir
halk anlar."
AYIP IV
Manisa'da, 1.Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı'nda
yemin töreni... 40 yaşın altındaki başörtülü asker yakınlarına yasak... Vatani görevini yapan çocuklarının
yemin töreni için yurdun dört bir yanından gelen aileler sabahın
erken saatlerinde, nizamiyenin önünde
kuyruk oluşturuyorlar.
Kimlik kontrolü yapılıyor. Kırk yaşının altındaysan ve de başörtülüysen içeri girmen yasak! Yemin törenini dışarıda, tel örgülerinin arkasından izliyorsun.
AYIP V
Sevgili Hrant'ın oğlu Arat Dink yazıyor:
"
Savunma Bakanı Gönül soruyor: 'Bugün eğer Ege'de
Rumlar devam etseydi,
Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?'
Bir önerim var.
Hani hep bir ağızdan ant içtiriyoruz ya, 'Varlığım Türk varlığına armağan olsun' diye...
Azınlık okullarında şöyle dedirtelim çocuklara, mesele kapansın: 'Yokluğum Türk varlığına armağan olsun!' Sür kardeşim bizi o zaman. Gönlümüz zaten çoktan sürüldü. Her gün yaşamaya çalışarak yaşadığımız DÜNYAMIZDAN, sür bizi de gayrı. Sür gitsin, sür bitsin. Bu lafı yutmayacağım ben."
AYIP VI
Türkiye'de bugün 1500
internet sitesi yasak... YouTube'un kullanımı da tam altı aydır yasak... Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı, dünya
rekabet liginde nal toplayan ve bu yıl on basamak birden gerileyerek 63. sıraya düşen Türkiye'nin geleceğinden ürktüğünü belirtiyor.
* * *
Bu gibi ayıpları bıkmadan usanmadan sergilediği, haberleştirdiği, en çarpıcı biçimde vitrinlediği ve ayıpların köklerine inerek yorumladığı, bu konuda yürekli ve samimi olduğu için, lafı hiç dolandırmadan söylediği için seviyorum
Taraf gazetesini.
Taraf'ın bugün yaptığını yapabilmek kolay değil. Herkesin kabul edebileceği klişelerle, çok genel doğrularla gazetecilik yapmıyor Taraf çünkü. Eli sürekli arı kovanının içinde... Demokrasinin, hukuk devletinin,
insan hakları ve özgürlükler düzeninin dikenli alanlarında, düzene en aykırı görüşleri de savunarak, korkmadan başı dik dolaştığı için önemsiyorum Taraf'ı.
Ve inanıyorum, Türkiye ayıplarından günün birinde kurtulacak ve bunda Taraf'ın katkısı da unutulmayacak.
Zor günler yaşayan Taraf çalışanlarını kutluyorum, gazetelerinin birinci yıldönümünde...