Daha önce basına sızan taslakla büyük ölçüde örtüşmesine rağmen yine de önemli bir ayrıntı dikkat çekiyor.
Raporda
basın özgürlüğü konusunda yer alan ifadeleri sızan taslakta görmemiştik.
Başbakan Erdoğan ile
Genelkurmay Başkanı
Org. Başbuğ’un basın özgürlüğüne saldırılarının taslakta yer almamasını, “AB’nin kendi kriterleri açısından çelişkiye düşmesi” olarak yorumlamıştık.
Gazeteci olarak bizi yakından ilgilendiren bu konuda AB’li yetkililere veryansın ettiğimizde de “Bitmemiş bir taslağa bakıp heyecanlanıyorsunuz. Sabredin, göreceksiniz”
yanıtını almıştık. Nitekim gördük.
Raporda, Başbakan Erdoğan ve
Orgeneral Başbuğ’dan ismen söz edilmiyor. Bu bir eksiklik değil. Zira önemli olan şahıslar değil ilkelerdir. Yani basın özgürlüğü ilkesi. Bu konuda da
rapor, “Üst düzey yetkililer, özellikle yolsuzluk iddialarıyla ve terörle mücadeleyle ilgili haberlerin ardından basını şiddetle eleştiren açıklamalar yaptı” diyor.
Raporun
eleştirilecek yönleri
Burada Erdoğan’ın,
Deniz Feneri davası çerçevesinde, “
Basını boykot edin” çağrısı ve Orgeneral Başbuğ’un
Aktütün saldırısı sonrasında basını tehdit etmesine atıfta bulunulduğu aşikâr. AB’li yetkililere, “Bu cümlede kastedilen nedir?” diye sorduğunuzda alacağınız yanıt da bu olacaktır.
Bu arada internetin
sansür edilmesiyle, TSK’nın
akreditasyon yoluyla medyayı yönlendirmeye çalışmasının da rapora girmesi önemlidir.
Raporun hâlâ eleştirilecek yanları elbette var. Örneğin, AB ile yakından ilgili olan İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV) raporla ilgili değerlendirmesinde belirttiği gibi,
Türkiye’nin demokratikleşmesinde üzerinde önemle durulması gereken parti içi
demokrasi konusuna hiç yer verilmemiş.
Aynı şekilde, AB tarafından kaynaklanan ve müzakere sürecinin yavaşlamasına neden olan gelişmelere de yer verilmiyor. Özetle, Komisyon'un 2008 Türkiye karnesinde bazı ciddi eksikliklerin olduğunu biz de görüyoruz.
Ancak, AB’den kaynaklanan sorunlar hükümetin reformları yavaşlatması için bir neden olamaz. Zira AB süreciyle gelen reformların Komisyon'u memnun etmek için değil, Türkiye’de her gün artan sosyal,
ekonomik ve siyasal sorunların üstesinden gelmek için zorunlu olduğuna inanıyoruz.
AKP’nin azalan AB hevesi
Hükümetin söylemi de hep bu oldu. Ancak gelin görün ki eylemi bu değil. O kadar ki, AKP’ye yakınlığı ile tanınan dostum
Fehmi Koru bile NTV’de
Ruşen Çakır ile
Mirgün Cabas’ın Yazı İşleri programında “Hükümetin
insan hakları, demokrasi noktasında son zamanlarda biraz kendi çizgisinden saptığı kanaatindeyim” deme noktasına geldi.
Koru’ya göre, AKP’nin 2008 yılındaki
yönetim anlayışı “
Bush’u andırıyor.” Konuya nesnel bakıp buna katılmamak mümkün değil. Yani “reformist” Erdoğan gitti, yerine hırçın ve 2002’deki vaatleriyle çelişki içinde olan bir Erdoğan geldi.
Çarşamba günü, Dışişleri'ne Bağlı Stratejik
Araştırmalar Merkezi ile Türkiye’de yatırımları olan "UniCredit Group" tarafından düzenlenen “İta-Türk Forum” toplantısı için Roma’daydık. Birçok İtalyan katılımcının AKP’nin azalan AB hevesi konusundaki sorularıyla karşı karşıya kaldık.
Özetle, Başbakan’a göre, Türk-AB ilişkilerinde, AB’den kaynaklananlar dışında, bir sorun olmayabilir. Fakat
Avrupa’da AKP ile ilgili soruların her gün arttığı da bir gerçek. Tüm eksikliklerine rağmen yine de bir “Türkiye fotoğrafı” çeken İlerleme Raporu da zaten bunu yansıtıyor.