Sayın
Başbakan; Hafta sonunu
Güneydoğu’da
seçim kampanyasıyla geçirdiniz. Van‘da,
Hakkâri‘de,
Yüksekova‘da yaptığınız konuşmaları televizyon ekranlarından izledim.
Yeni bir şey söylemediniz.
2005 yılı
Diyarbakır konuşmanızın da çok gerisindeydiniz.
Daha çok eskiler gibi konuştunuz.
Hafta sonunu geçirdiğiniz o coğrafyayı biliyorum. Eski liderlerle, bir
Demirel’le, bir
Çiller‘le, bir Yılmaz‘la da oraları dolaşmış, onları da dinlemiştim.
Siz de eskileri çağrıştırdınız.
Demirel de önce ‘
Kürt realitesi’ demiş, sonra unutmuştu.
Çiller de önce ‘Bask modeli’ demiş, sonra unutmuştu.
Yılmaz da önce ‘AB yolu-Diyarbakır yolu’ demiş, sonra unutmuştu.
Sayın Başbakan;
Galiba siz de Diyarbakır ‘05 konuşmasını unuttunuz.
Seçim, oy hesaplarıyla mı?..
Olabilir.
Konuşmalarınızda hiç kuşkusuz bazı doğrular da vardı. Bir başka deyişle,
PKK ve şiddetle,
küçük çocukların meydanlara sürülmesiyle ilgili doğru ve haklı eleştiriler...
Ama bence üslup ve muhteva açısından yanlışlar fazlasıyla ağır bastı. ‘
Kürt meselesi’nin özünü de kaçırdınız. Belki de o özün ne olduğunu bile bile...
Sözü uzatmak istemiyorum.
Aşağıda bir alıntı var,
Baskın Oran’ın 12
Ekim 08 tarihli
Radikal 2’de çıkan bir yazısından.
Daha önce okumadıysanız, bir göz atmanız yararlı olabilir, Kürt meselesi nedir, ne değildir açısından...
* * *
“Son 15 günden birkaç olay...
Bir:
Aliağa Kaymakamı, Rojda
Bayram isimli bir öğrencinin şiir okuyacağını öğrenince müdüre, “Başka isimde öğrenci bulamadınız mı!” diyerek ilkokul açılış programını iptal ettirdi (
Taraf, 19.09.08).
İki:
DTP milletvekilleri geçerken
selam durmak yerine arkasını dönen
Meclis polisleri sonunda bir de
TBMM İdare Amiri
Sırrı Sakık’ın resminin üstünü kağıtla kapattılar (N. Durukan,
Milliyet, 19.09.08).
Üç:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Cüneyd Zapsu’yu kastederek “Erdoğan’ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü?
Türkiye düşmanlarını yanlış yerde arıyor” diye yazan Uğur İpekçi’yi suçsuz buldu (Radikal, 01.10.2008).
Dört:
TSK ve yargı mensupları TBMM’nin açılış oturumuna katılmadılar (Taraf, 02.01.08). Daha önce de
Genelkurmay 30
Ağustos kutlama kokteyline DTP milletvekillerini davet etmemişti. Askerler Cumhurbaşkanı Gül’ün
yemin törenine katılmamışlardı.
Org. Mustafa Muğlalı adının 1943’deki toplu
cinayet mahalli
Özalp’te bir kışlaya verildiğini hatırlıyorsunuzdur (Milliyet, 13.05.04). Başbakan DTP’li eli sıkmıyor.
Beş:
Hakkari Yüksekova’da belediyenin ilçeye astırdığı ve “Yüksekovalıların
Ramazan Bayramı Mübarek Olsun” diyen
Kürtçe pankart polis tarafından indirtildi (Radikal, 02.10.08).
Hani Kürtçe
yasak değildi?
Altı:
Ölen PKK’lıların mevlidine katıldı diye 12 DTP’liye “PKK propagandası yapmak”tan 10’ar ay
hapis cezası verildi (M. H. Benli, Radikal, 03.10.08).
Ve yedi:
Bir gazeteci,
Bolu Express’te çıkan “Türk, işte karşında düşmanın!” başlıklı köşe yazısında, kimi DTP’lilerin adlarını tek tek sıraladı ve her şehit için DTP’li öldürülmesini istedi. Bolu
Cumhuriyet Başsavcılığı bu yazıyı “fikir özgürlüğü” olarak değerlendirdi ve
takipsizlik kararı verdi. Mahkeme de bu kararı isabetli buldu (Milliyet, 02.10.08).
Gazeteci Kürt olsa, bu “X” harfinden gazetesi kapatılırdı (örnek: Radikal, 22.01.08), Ama benim derdim başka: Bu zat yazısına devamla “... ayrıca, DTP’lilerin anaları da sinkaf edilmelidir” demiş olsa, acaba hakkında o zaman
soruşturma açılır mıydı?
Hiç sanmam.
Yazdım ya,
ANAP milletvekili Süleyman Sarıbaş, Azınlık Raporu çıkınca bendeniz ve Prof. Kaboğlu hakkında Meclis kürsüsünden, “Azınlık arayanlar, analarına, babalarının kim olduğunu bir kez daha sormalıdırlar. Ey Türk, titre ve özüne dön. Ne mutlu Türk’üm diyene” (
Hürriyet, 27.10.04) diyerek bizi piç, ölmüş analarımızı orospu, ölmüş babalarımızı deyyus ilan etmişti.
Ve
Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi de 16.01.2007’de bu sözleri akladı. Bu memlekette ancak kimlerin anasına-babasına sinkaf çekilirse yargıçlarımız mahkumiyet kararı verebilirler, sizlerin tahminine bırakıyorum.
Yahu, Ortaçağ tarihinde okurduk, şaşardık “100 Yıl Savaşları” mı olurmuş diye.
Şeyh Sait’ten hesaplayın, bizimki şimdiden 83 yıl oldu.
Ha gayret!
Bir de anaların Kürtçe ağıtlarını yasaklarsak arayı bir anda
kapatma hatta aşma imkanı var.” (Baskın Oran, Radikal 2, 12 Ekim 08).