Gazetelere yansıyan ilk haber böyleydi. Sonra bu işlemin,
Aydınlık Dergisi’ndeki iddialar nedeniyle yürütülen inceleme yüzünden sonlandırılmadığı bildirildi. Yani, rutin bir işlemmiş.
O nedenle Öz, şimdilik
terfi edemiyor.
Şu ana kadar terfi işlemlerinde böyle bir yöntem izlendiyse mesele yok. Eğer bir ‘
kumpas hali’ söz konusu ise bunu millete anlatamazsınız.
Gerçi
Ergenekon sanığı
Doğu Perinçek’in yargıdaki etkinliğini biliyoruz. 611
avukat sahiplendi, bunlardan ikisi
Ankara Barosu yönetimine girdi, birçok
mahkeme ve
Yargıtay’ın kimi birimlerinde kredibilitesi bir hayli yüksek.
Daha önce Öz’ün görev yerinin değiştirilmesi için dışarıdan çok baskılar olduğunu, kurulda buna itibar edilmediğini biliyoruz. Umarım
Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, bu etki alanı girmez.
Önceki gece
Çankaya Köşkü’ndeki
Cumhuriyet resepsiyonundaydım. Karşılaştığım her konuk neredeyse bu mevzuu sordu: ‘
Zekeriya Öz,
Şemdinli Savcısı Ferhat
Sarıkaya gibi olur mu?’
Kesinlikle aynı sonun yaşanmayacağı umudunu ifade ettim ama Ergenekon lobisinin boş durmadığı aşikar.
Burada hükümete büyük görev düşüyor. İnfaza
seyirci kalırsa, Sarıkaya yüzünden karnesinde kırık bulunan
iktidar, bunun altından kolay kolay kalkamaz.
Hiçbir şekilde kaybeden ‘Öz’ olmaz. Milletin sinesine yerleşir.
Seçim parolası gerginlik
CHP ve DSP’nin Cumhuriyet törenlerini protestosu,
seçim tarihi yaklaştıkça Doğu’da gerginliği tırmandırıcı eylemlerde bulunan DTP ve
PKK’yı getirdi aklıma. Acaba diyorum; Bu iki partide mi seçim konsepti olarak ‘
kriz politikasını’ seçtiler?
Daha dün
Söğüt şenliklerinde Cumhurbaşkanı Gül ile yan yana otururken
Mehmet Sevigen’in ektirdiği saçı konuşan
Baykal, dün kayıptı. Gerekçesi, Cumhuriyeti
kutlama koşulları şimdi yokmuş. Söğüt’ü kutlama koşulları, ne çabuk Cumhuriyeti görünce kayboldu, pek anlayamadım.
AK Parti hakkındaki
kapatma davası sonuçlandıktan sonra ‘Artık AKP’yi sandıkta yenme zamanı’ diyerek
demokrasi dersi veren DSP Genel Başkanı
Zeki Sezer de Baykal gibi ortalıkta yoktu.
Eğer kriz yaratarak sandıktan galip çıkmayı umuyorlarsa, kendilerine 22 Temmuz’u hatırlatmak isterim.
DTP, kan ve şiddeti sandıkta belki oya tahvil edebilir ama CHP ve DSP’nin böyle bir lüksü olmadığı kanaatindeyim. Bu düşüncem fantezi değil, 22 Temmuzla sabittir.
Bırakın şu Üzmez’i
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu,
Hüseyin Üzmez’in tahliyesine yol açan
Adli Tıp Kurumu
raporuna
itiraz için
hazırlık yapıyor.
Köşkteki resepsiyonda bu hazırlığı konuşma fırsatımız oldu.
Hukukçular çalışmalarını birkaç gün içinde tamamlayacaklar.
Kendisini vatandaş olarak
tebrik ettim. Çünkü; Cinsel tacizle suçlanan 14 yaşındaki çocuğun, karşılaştığı bu feci hadiseden sonra ruhsal ve bedensel travma yaşamadığına hükmeden rapor, yüz karasıdır.
Eğer sapkınlığı ‘benim adamım’ mantığı içinde görmezlikten gelir veya tersini düşünürsek her şeyden önce aklımıza, vicdanımıza ve
Allah’a olan inancımıza
ihanet etmiş oluruz. Sapık, sapıktır. Müslümanı, Hristiyanı, solcusu, sağcısı, Ergenekoncusu, PKK’lısı olmaz.
28
Şubat sürecinden bu yana hiç itibar etmediğim, şimdi de pek ciddiye almadığım, ayrıca dine ve muhafazakar kesime büyük zarar verdiğini düşündüğüm Hüseyin Üzmez’i bir kalemde geçelim.
Lakin o rapor affedilemez.
‘
Hayır’ diyenlere sözüm o ki; Lütfen empati yapın, o kız çocuğunun yerine kendi çocuğunuzu
koyun...
Hala vicdana gelmediyseniz, önerim şudur, Hüseyin Üzmez’i ‘damızlık’ olarak sahiplenin. Nasıl olsa, zararlı değil...
Önce hesabı ver Dadak
CHP kontenjanından
RTÜK’e üye seçilen Mehmet Dadak hakkındaki seks skandalı, kısa süre önce gazetelerin
manşetlerindeydi.
İddiaya göre; Dadak, bir
seminer için gittiği
Trabzon’daki bir otelde
Ukrayna asıllı bir hayat kadını ile bir araya gelmiş, aynı odayı kullandıkları için otele 30 euro ilave ödeme yapmış, bunu da kuruma
fatura ettirmiş!
Doğan Grubu Medyası, RTÜK Başkanı
Zahid Akman’la kavgalı ya, bir
küçük yazarı üzerinden Dadak’ı aklama çabasına girdi.
Oysa kimse, ‘O kadınla hukuki meselesini görüştük’ şeklindeki ucube açıklamasına rağmen Dadak’ı bu özel görüşmesinden dolayı sorgulamıyor. Tartışılan, kurumsal olmayan bir faaliyete dair ödemenin, RTÜK’e ibraz edilip edilmediğidir.
Kaldı ki,
fuhuş yaptığı gerekçesiyle iki defa sınır dışı edilmiş biriyle RTÜK üyesi, hangi hukuki meseleyi görüşür, o da ayrı bir konu. Bu Ukraynalının pasaportunun fotokopisinde Dadak’ın kaldığı otelin oda numarası olan ‘214’ yazılı, bir de imzası var. Onu da geçtik.
Efendim, bu belgeleri Zahid Akman mı sızdırdı? Kim sızdırdı?
Hürriyet, bu soruların peşinde.
Deniz Feneri dosyasını kim sızdırdı diye size soran olmadı, şimdi neden bu kadar hassas oldunuz?
Geçin bunları,
hesap verin hesap...
Karizmayı çizdirdik
Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyonda
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandıktan 14 gün sonra mahkeme kararıyla serbest bırakılan ATO Başkanı
Sinan Aygün ile karşılaştık. O bildik üslubuyla ‘Şamil Abi, daha önce hiçbir Ergenekoncu ile bir araya geldin mi? Bak, buradayım, salona birlikte girelim’ diyerek takıldı.
‘Benden uzaklaş, yoksa karizmayı çizdiririz’ diyerek espri yaptım ama o ısrarlıydı. Çaresiz, Cumhurbaşkanı Gül’le tokalaşmak için salona birlikte girdik.
Bu arada uzun sohbetimiz oldu. Tabi, yazılmamak kaydıyla. İzin verseydi, biri iki gün gazeteye manşet olabilecek türden bilgilerdi.
Demek ki kısmet değilmiş...