Yine ‘rol kapma’ peşinde, Amok koşucusu gibi ‘yalan’ üzerinde tur atmaya devam ediyor.
Savcı ve polise yönelik ‘Yüzlerine tükürürüm’ taahhüdünden vazgeçtik de sahibi olduğu dönemde
Kanaltürk ekranından 27
Mayıs ihtilaline dizdiği övgüleri, hükümete
muhtıra vermediği için kızdığı
Yaşar Büyükanıt’a ‘Gerekirse bu millet 70 ordu kurar’ diyerek meydan okuduğu günleri ne çabuk unuttu, anlaşılır gibi değil.
Hangi
Tuncay Özkan’a inanacağız, şaşırıp kaldık.
Sözleşme yalanı
Demek ki, insan hafızası hemen unutuyor.
Gülse Birsel’in internet reklamındaki gibi, o zaman biz ne yapacağız, hatırlatacağız.
Mustafa Mutlu, 24
Şubat 2007 günü
Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde
Tuncay Özkan’la yaptığı görüşmeyi yayınladı. Mutlu soruyor: ‘
Kanaltürk’ün patronu siz misiniz?’ Cevap aynen şöyle: ‘
Hayır. Kanaltürk’ü yayınlayan şirkete 3 milyon dolar borç verdim.’
Resmi olarak ortak değil ama buna inanan tek vatan evladı var mı? O halde
Akın İpek, kanalı satın alırken neden şirketin resmi ortaklarıyla değil de Özkan’la masaya oturdu? Nitekim gözaltına alınırken tüm gerçek kayıtlar ortaya çıktı.
Hadi bunu da geçelim. Mutlu diyor ki: ‘
CHP’nin ve MHP’nin maddi
destek sağladığı söyleniyor...’ B
akın Özkan ne
cevap veriyor: ‘Kanalımızın bir yapım şirketi var. CHP’ye
teklif götürdük ve ‘size
belgesel yapalım’ dedik... Ama bu teklifi sadece CHP’ye değil,
ANAP’a ve diğer birçok partiye götürdük. Hiçbiri de henüz kabul etmedi.’
Ne zaman diyor bunu? 24 Şubat 2007’de... Sonra ne oldu? Kanaltürk’ün CHP ile imzaladığı prodüksiyon anlaşması çıktı ortaya.
Ne zaman imzalanmış? 2004’de... Ne kadar süreyle? 4 yıl... Ne kadar para alınmış? 3.5 milyon dolar...
Yani Tuncay, Vatan Yazarı’na ‘Henüz kabul etmediler’ dediği tarihte CHP’den 3.5 milyon doları çoktan koparmış.
Devam edelim.
Bu
sözleşmeyi star’da yayınladıktan hemen sonra Tuncay dedi ki: ‘Bunların hepsi yalan,
dava açacağım...’
Sonra ne oldu? CHP’li Mustafa
Özyürek belgeyi doğrulayınca iyot gibi ortada kaldı. Katıldığı
Kanal D’deki
32. Gün Programı’nda ‘Bu belge bir bende, bir CHP’de bir de
Anayasa Mahkemesi’nde vardı, Şamil
Tayyar nereden buldu?’ diyerek işin içinden sıyrılmaya çalıştı, dava açmaya cesaret bile edemedi.
Hani belge yalandı? Hani dava açacaktın? Kendi kendini tekzip eden biri olarak tarihe geçti.
Reha Muhtar’ı devirdi
Yetenekleri bununla sınırlı mı? Değil tabi...
Mesela;
Fikri Sağlar’ın 1998 yılında kamuoyuna açıkladığı Alaaddin Çakıcı ile
Korkmaz Yiğit arasındaki konuşmanın yer aldığı kaseti önceden
Mesut Yılmaz’a götüren oydu. İnanmayan Sağlar’ın
Gazeteci Emin Özgönül ile birlikte kaleme aldığı ‘Kod Adı
Susurluk’ kitabının 30. sayfasına göz atabilir.
Yılmaz ile Özkan arasındaki bu dostluğun ileride nelere kadir olduğunu daha iyi anlamak için Reha Muhtar’ın 21 Şubat 2007 tarihli köşesine yeniden göz atmakta yarar var.
‘İşte tam o günlerde 18 Haziran’da (2002) Pamukbank’a el kondu... 23 Haziran’da Mehmet Emin Bey’in (
Karamehmet) Show TV’nin üst katındaki odasında toplandığımızda 4 kişiydik. Ersin Pamuksüzer’in o sözlerini o anda 4 kişi duydu... ‘Reha Bey Ateş Hattı ve İtiraf programlarını yeni sezonda da yapmanızı istiyoruz... Tek bir konu var. Haberler. Pamukbank’a el kondu.
Yapı Kredi’ye el konması an meselesi. Bankaları kurtaracak parti haberlerin başında bir başka kişiyi görmek istiyor...’
Reha Muhtar o görüşmeden sonra ayrıldı. Yerine kim geldi dersiniz? Tuncay Özkan... Bankalarla ilgilenen parti ise ANAP, başındaki isim Mesut Yılmaz’dı.
3 milyon dolar
Tuncay, Vatan’dan Mustafa Mutlu’ya yaptığı (24 Şubat 2007) açıklamada, o günler için ‘3 milyon dolar
transfer parası, aylık 64 bin dolar aldım’ dedi.
35 yaşında
Milliyet’e genel yayın yönetmeni olan,
Boğaziçi mezunu,
iki dil bilen ve 30 yılı aşkın süredir sektörde saygın bir yeri olan
Umur Talu, 26 Şubat 2007 tarihli
Sabah’taki köşesinde bakın bu transfer açıklamasını nasıl yorumladı: ‘...ne bir şey başıyken, ne bir yerden bir yere giderken 64 bin dolarlık aylık
ücret ne 3 milyon dolar transfer ücreti gördüm. Ne kendim gördüm, ne bir başkasına verildiği yerde
yönetici oldum.’
Talu’nun şu cümlesi çok önemli: ‘Ve bu paralarla normal şeylerin olması, normal gazetecilik yapılması imkansızdı.’
Peki bu paralar ne için verilir? Talu, yazısında bu sorunun cevabını da veriyor: ‘Tetikçilik, fedailik, yardakçılık, iş takipçiliği, yalakalık, aracılık, altta kalanı ezmecilik, paravanlık, iktidarla, iş dünyasıyla, reklamcıyla ense tokat yahut
tekme tokat pozisyonlar için verilen paralardır.’
Genelkurmay uyardı mı?
31
Aralık 2007 tarihli köşemde yer verdiğim
Mehmet Eymür’ün şu mesajı ise hala hafızamda: ‘
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un o mevkiye tayininde Tuncay’ın rolü olduğunu herhalde biliyorsunuzdur.’
Rolü vardır yoktur ayrı bir konu, Atasagun’la ilişkilerinin çok iyi olduğunu
Ankara’da herkes biliyordu.
Gözaltındayken gönderme yaptığı MİT’in Gizli Tarihi kitabından dolayı Genelkurmay’a çağrılıp uyarıldığını iddia ediyor ama ne kadar doğru?
Mahir Kaynak’ın şu sözlerini 26 Aralık 2007 tarihli köşemde yayınlamıştım: ‘Yel Üfürdü Sel Götürdü kitabımda çok yüzeysel olarak anılarımı yazdım. MİT hemen bana dava açtı. Tuncay Özkan MİT’in tarihini yazdı, üstelik o kitapta çok
gizli belgeler de vardı. Dava açan olmadı. O gizli belgeleri kim verdi? Demek ki MİT’in sponsorluğunda yazılmış bir kitaptı. Bu kurumla ilişkisi olmuş mudur? Bir iddiada bulunamam ancak değerlendirme yapabilirim, ‘
evet’ ilişkidedirler. Ön plana çıkışı da böyle olmuştur. Bana
muhalif kanadın desteklediği biriydi.’
Anlatılacak daha çok konu var ama yerimiz bu kadar. Ayrıca, ‘vatanseverlik’ pozu altında ve ‘
yandaş’ naralarıyla ‘cukka ekonomisi’ tezi geliştirenleri bu millet artık iyi tanıyor.