Ancak
tartışma bitmedi, öyle kolay kolay bitecek gibi de değil.
Sadece medyada değil ülkenin dört bir yanında tartışmayı kimin kazandığına ilişkin yorumlar sürerken
Fırat, dün yeniden basının karşısına çıktı ve Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı 'kırmızı hat' belgesinin sahte olduğunu ileri sürdü. Suçlama ağır, Kılıçdaroğlu'nun buna cevabı mutlaka olmalı. Bir oturumda neticelenecek bir düello değil bu. Belgeler üzerindeki çalışmalar yenilerini ortaya çıkaracak.
Son tartışma bundan sonra siyasi gündemin '
dosyalar savaşına' teslim olacağını gösteriyor. Yerel
seçim odaklı bu savaş çok da sert geçecek. Daha meydanlara çıkmadan dosyalar havada uçuşacak. Zaten
yerel seçimlerin böyle bir özelliği vardır, öncesinde bolca yolsuzluk dosyaları gündeme gelir. Ağır iddialarla rakipler birbirlerini yıpratmaya çalışır. Bunların sonuç verdiği de olur, çünkü Türk toplumu iddia bile olsa yolsuzluklar konusunda çok duyarlıdır, sandığa yansıtır.
Çankaya'nın CHP'li Belediye Başkanı
Muzaffer Eryılmaz'ın sesli bir
kaseti ortaya çıktı. Gizlice kaydedildiği anlaşılan kasette başkanın ağzından Çankaya Belediyesi'nde 'akçeli işler' anlatılıyor. CHP'li meclis üyelerini kastederek 'Buradaki yamyamları doyurmak zorundayım.' diyor Başkan. Eryılmaz kaset için 'montaj ve acemice' demekle yetiniyor. Açıklama tatmin edici değil. Çankaya'nın seçimde simgesel önemi var. CHP'nin kalesi,
AK Parti burada kazanmak için kolları sıvadı. Çankaya'da seçim kaybetmenin CHP'ye faturası çok ağır çıkar. Kaset sadece Eryılmaz'ı değil CHP'yi de sarstı.
Yeni dosyaların, yeni kasetlerin bugün yarın piyasaya sürülmesi hiç de
sürpriz olmaz. Bir bilgiye dayanarak söylemiyorum bunu, işaretleri ortada. Yerel seçimin doğası da dikkate alındığında dosyalar savaşının ne denli çetin geçeceğini tahmin etmek zor değil. Bazı şehirlerde başkanların kaderini tek başına belgelerle dolu dosyalar bile belirleyebilir.
Belgelerin ortaya döküldüğü tartışmalar, karşılıklı atışmalar, düelloya kadar varan kapışmalar iyi hoş da mizah boyutu hep eksik kalıyor. Mizah da eklense çirkin görünen üslup bile sempatik hale gelebilir. Mizah en ağır ve sert tartışmayı bile kabul edilebilir kılıyor çünkü. Yeni kuşak
siyasetçilerin eskiye oranla mizah konusunda epey zayıf olduğunu söylemek mümkün. Türk siyasetinde çok başarılı örnekler var aslında.
Birkaç gün önce 'şerefsiz, alçak' gibi çirkin kelimeler sarf edilirken nüktedanlığıyla ünlü Osman
Yüksel Serdengeçti'yi hatırladım. Serdengeçti'nin milletvekilliği döneminde her biri mizah şaheseri olan davranışları Ankara'da sıkça tekrarlanır. Serdengeçti milletvekili iken bir gün
Meclis'te kürsüye çıkar, muhalefet partisinin sert tepkisiyle karşılaşır, sözlü sataşmalar, laf atmalar dayanılmaz boyutlara ulaşınca kendisini tutamaz ve muhalefet sıralarına dönerek 'Bu Meclis'in yarısı şerefsizdir' der.
Ardından büyük bir tepki tabii. Sözünü geri alması istenir. Oturumu yöneten başkan devreye girer 'Lütfen kürsüye gelerek sözünüzü geri alın.' ricasında bulunur. Serdengeçti 'Peki' der ve kürsüye doğru yürür. Bütün milletvekilleri dikkat kesilir, acaba nasıl özür dileyecektir. Serdengeçti kürsüye çıkar ve 'Bu Meclis'in yarısı şerefsiz değildir' der. Sözünü geri almıştır ama biraz düşününce bu söylediği de sorunludur. Ancak pek üzerinde durulmaz, bir nükte olarak siyaset tarihine geçer.
Bugün de siyasetin mizaha ihtiyacı var. Meclis'te en ciddi anlarda, tartışmalarda gerilim had safhaya ulaştığında tebessüm ettirmeyi becerebilen siyasetçinin yıldızı parlayacaktır. Ciddi ve asık suratlı siyasetin topluma yansıması da aynı şekilde negatif oluyor.
Dosya savaşlarıyla gerilecek siyasi iklimde düello ve karşılıklı atışmaların sık sık tekrarlanacağı yeni dönemde siyasi mizaha her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacak.