Ve
Ramazan'ı bir süre Resulullah'ın yurdunda yaşayıp Kabe'ye varalım diye ilk
durak olarak Medine'ye yöneldik.
Gördük ki bu iş, sufilerin sıkça kullandığı bir ifadeyle "men lem yezuk, bilmez yazık! - tatmayan bilmez" türünden bir şey. Ramazan'ın son 10 günü..
Ve Mescid-i Nebevi... Peygamber Mescidi... İşte bu iki hadise birleştiğinde ortaya, anlatılmaz bir coşkulu
buluşma çıkıyor. Buna bir de
iftar saatini ilave ettiğinizde
manzara daha bir doyumsuz oluyor.
Hani iftar vakti yaklaşır da evin tüm ahalisi sofra başında toplanır ya...
İşte aynen öyle... O sofrayı 500 bin kişilik düşünün.
Kadın erkek her yaştan, her renkten, her dilden insanın katıldığı 500 bin kişi... Ve binlerce kişi tarafından Mescid'in içinde dışında açılan sofraların gerçek sahibinin
Allah Rasulü olduğunu tasavvur edin...
O'nun evindesiniz. Ondan başkasının sofra açması olur mu?
Herkesin içinin kıpır kıpır dualarla dolu olduğunu unutmayın... İftar saatinde kabul edileceği bildirilen her bir duada toplanan dileklerin insanlık kadar geniş bir camiayı kapsayan iyilikler taşıdığını hatırdan çıkarmayın...
Düşünüyorum, sanki Allah'ın Elçisi, yukarılardan bir yerden bu eşsiz manzarayı seyrediyor ve gülümsüyor. Seyrediyor ve tüm o ümmet çocuklarının ağızlarına birer
küçük ikram sunuyor. Ya da her sofrada gönüllere huzur ve hayatınıza bereket dileğiyle minik minik konaklıyor.
Bu manzarayı tamamlayan bir şey daha var ki, o, bu iftar sofralarının anlatılmaz güzelliğine,
tarif edilmesi zor bir güzellik katıyor. Şöyle tasavvur edin: 50 santim genişliğinde, ben diyeyim 10 metre uzunluğunda serilmiş binlerce sofra...
Sofranın iki yanında kimi zaman diz çökerek, kimi zaman bağdaş kurarak oturmuş insanlar... Herkesin açlıktan biraz süzülmüş, ama o ölçüde de ruhaniyet yüklenmiş simaları sofraya dönük. Kalpler birbirine bakıyor. Ve ellerinde açılmış birer Kur'an-ı Kerim. Gözler Kur'an'da...
Okunuyor, okunuyor, okunuyor... Sanki iftar Kur'an'la açılacak. Kur'an Allah'ın zikri... Ve kalplerden birbirine "zikrullah" akışı yaşanıyor. İftar saati, yani ezan, yani bizim geleneğimizle topun patlaması bekleniyor. Ama ne bekleyiş... İçimde bu fotoğraf duruyor.
Onu saklayacağım. Anlıyorum ki insanların Ramazan'larda buralara her yıl gelmeye çalışması, o fotoğrafı gönüllerinde sık sık tazeleme isteğinden kaynaklanıyor. Buraya Pazar günü geldik ve aynı gün salatü selamlarla Rasulullah'ı ziyaret ettik.
Türkiye'den bir dolu dosttan, - şimdi isim isim saysam yerim yetmez, sayılmayan isimlerin gönlü kalır- selamını yüklenerek gelmiştik, onları adıyla sanıyla bildirdik. Duymuştur Allah Rasulü, selamlarına mukabele etmiştir eminim. O dostlar gönüllerinde o mukabil selamların serinliğini hissedeceklerdir.
Buraları fırsat buldukça yazacağım. Bu yazıyı şöyle bağlayayım: Bu güzelliği tadın inşaallah. Nasıl edin, edin bu güzelliği tadın. Anadolu'nun veya bir başka
Müslüman kavmin Anadolu'sunun mütevazı insanlarını gördüm buralarda, aşkla gelmişler Resulullah'a
misafir olmaya...
Demek ki çok imkan değil, çok coşku gerekiyor. Dilerim bir Ramazan Allah Resulü'nün konuğu olur, tüm insanlık için yapacağınız bir duada O'nun ruhaniyetini de paylaşırsınız.