Sanal bir dünyada iyi şeyler konuşuyoruz. Boş laflar sataşmalar gündemimize girmiyor. Sağolsun dostlar arada bir olan biteni özetlemeseler, her şeyden habersiz kalacağız.
Yenikapı Mevlevihanesi'ne davet ettiğimiz hocalarımız ile dedikoduyu, laf getirip götürmeyi iftirayı, yalan haberi, öfkeyi yenmeyi, sabrı, hürmeti, saygıyı, ayıbı örtmeyi konuşup duruyoruz. Sanki başka bir dünyada ya da
sanal bir alemde yaşıyor gibiyiz. Bir zamanlar Itri'nin, nağmelerinin çınladığı, Baki'nin ve mevlevi şeyhlerini kabrinin olduğu Mevlevihane'de Hz. Mevlana'nın öğretisini konuşmaya kendimizi vermişken, can acıtıcı polemikler
çarpma etkisi uyandırıyor. Bu tarafın sanal öbür tarafın gerçek olmasını
tercih etmek istiyorum. Gerçek gündeme dönmekten ise hiç memnun değilim. Hepsi arkadaşım dostum tanıdığım insanlar bu sürecin içinde ismi geçen. Bir dönemin arkadaşları birileri adına düellolar yapıyorlar. Değer mi sorusunu kimse düşünmüyor ...
....
Almanya davasını konuşuyoruz, ama
yardım edilen 2 milyon
yoksulu,yoksullukla mücadeleyi konuşmuyoruz. Dünyadaki hayır kuruluşlarının çalışma biçimlerini konuşmuyoruz. Sadece Türkiye'de 8 milyon civarı işsizin ailelerini nasıl geçindirdiklerini, bırakın işsizi dar gelirli bir memurun bile çocuklarını okutmak için burs bulmak zorunda kalmasını konuşmuyoruz. Yoksulun, dar gelirlinin imdadına koşan hayır kurumlarının bu ülkede oynadığı rolü de konuşmuyoruz.
Kızılay gibi resmi kurumların yetersiz kaldığı noktaları dolduran, hayır kurumlarının önemini konuşmuyoruz. Türkiye'nin son on yılında bu hayır kurumlarının ulaştığı yoksul sayısını, yoksula giden yardımın nitelik kazanmasını konuşmuyoruz. Zekatlarını kamyonlara doldurup yoksullara dağıtan iş adamlarının yağmalanan yardım görüntüleri yok artık televizyonlarda. İhtiyaç sahibi yağmalamıyor, yalvarmıyor, uyanıklık yapmasına gerek yok. Başvurusunu yapıyor, tetkikler yapılıyor, onurunu kırmadan erzak, para, burs,
giysi, sağlık giderleri, ev eşyası adreslerine ulaştırılıyor.
Hayır kurumların devletlerin yardım organizasyonlarına karşı öncelikleri, yardımlarını ağır bürokrasiden uzakta, hızlı ve anında gerçekleştirebiliyor olmaları. Ayrıca yardım yapmak isteyen bir kişinin yoksulu arayıp bulması her zaman mümkün değil. Ancak bu derneklerde binlerce başvuru var. Hayır yapmak isteyen tereddüt etmeden bu kurumlar aracılığı ile ihtiyaç sahibi olduğu belgelenen yoksula doğrudan da ulaşabiliyor.
Dr. Mustafa Merter'in ismini duymuşsunuzdur mutlaka. Psikiyatrist, yıllarını İsviçre'de geçirmiş, Mevlana'nın izinde Türkiye'ye gelmiş. Modern tıbbın ruh hastalıklarına
şifa ararken yetersiz kaldığı noktalara İslam'ın cevaplarını araştırıyor. Bugünün insanının hastalıklarını nasıl
tedavi etmek lazım üzerine sohbet ederken ilginç bir kavramdan söz etti: Hayırı terapisi!
Evet yanlış duymadınız Dr. M.Merter hayır yapmanın bugünün insanının ruhsal hastalıklarını iyileştirici terapi etkisi olduğunu söylüyor.
Özellikle diyor üçüncü dünya ülkelerini ziyaretler, oraya yapılan yardımlar insanların bencilliğin neden olduğu hastalıklardan kurtulup kendine gelmesine neden oluyor. Eskiden yakın çevresi dışında yoksulluğun boyutlarını bilmeyen insanlar artık uzak doğudan Afrika'ya geniş bir alanda yoksullara yardım ulaştırma arayışı içinde. Bu onları da toplumu da tedavi ediyor. Mustafa Merter'in buna ilave şükran terapisi tanımları da var. O'nu dinlerken yardımseverlik duygusunu yoksun olmanın insanın ruhsal dünyasını fakirleştiren büyük bir noksanlık olduğunu fark ettim.
Siyasi, kişisel,
ekonomik çıkarsal hesaplaşmaları pehlivan tefrikası kıvamında okurken hayırseverlik duygumuzun zedelenmesine müsade etmemek lazım. Özellikle de hayırların tıpkı
kalkınma gibi sürdürülebilir iyilikler şeklinde artırılması gerektiği bir ayda! Zaten tüm dünyada dünyada bencilleşmenin artması sonucu hayırseverlik kan kaybediyor. Günümüzde hayırseverliğin mutlaka motive edilmesinin zorunluluğunu üç dinin temsilcileri de ifade ediyorlar. Şeffaf denetlenebilir, bugünün ihtiyaçlarına uygun hayır kurumlarına tüm dünyada ihtiyaç var. Deniz Feneri'nin Türkiye'deki çalışmaları benim şahit olduğum kadarı ile bu noktada şüphe uyandırmıyor. Hukuk süreci, konunun araştırılmasının zorunluluğuna inanıyorum. Ancak suistimale ilişkin bir
delil ya da sonuç olmadan ihtiyaç sahiplerinin müracaat kapılarına jmaj olarak dahi zarar verilmesine vicdanım elvermiyor. İhtiyaç sahipleri nerede diyorsanız, onları görmek için çok uzaklarda değil arka sokaklara bakmanız yeterli.
Bir de bu meseley Ak Parti'nin oy deposu olarak bakmak da haksızlık. Siz hayır yaparken menfaat umarak yapıyorsanız, zaten dini olarak hayrınız hayır olmaz. Hayır adı üstünde hiç bir karşılık beklemeden
Allah rızası için yapılandır. İnanmıyorsanız da vicdanınızın, insanlığınızın gereğidir. Siyasetinizi ise insanlık anlayışınız belirler. Bencil olmamayı ya da yardımsever olmayı ile siyasi olmak olarak insanlık anlayışını sorgulatan bir durum. İnsanın elindeki imkanlarını bir çok seçenek içinde yoksula ayırması eleştirilen değil takdir edilen bir durum olmalı.
....
Şu
kavga içnide en sağduyulu yazarlardan birisi olarak Nazıl Ilıcak yazıları dışında NTV'deki konuşmasında da hepimizi gazetecilik dersi verdi.Uzlamacı adil, önyargıdan uzak tutumunu yansıttığı yazılarını
Sabah gazetesinde görememek çok üzücü!