BAŞBAKAN ÇILDIRMIŞ OLMALI

Başbakan Erdoğan'ın öfkeyle kontrolünü kaybettiğine, söylenmeyecek şeyler söylediğine daha önce de tanık olduk.


Ama hiçbiri bu kadar vahim değildi. Ya bir hafta içinde açıkla, yoksa ben açıklarım, ne demek? Bu hafta bakacağım yayınlarına, eğer üstüme üstüme gelmeye devam edersen, haftaya yine geleceğim İstanbul'a ve bütün pisliklerinizi dökeceğim ortaya, ne demek? Artık gizli saklı olmayacak, ne demek? Şimdiye kadar gizli saklı işler mi yürütüyordunuz Aydın Doğan'la? Bütün bu pislikleri biliyor ve susuyor idiyseniz, bunları saklamanın suç olduğunu bilmiyor muydunuz? Bir Başbakan bir işadamı ile neden bir otelin imar durumunu konuşuyor? Nasıl oluyor da, bilmem ne frekansından, rafineri ruhsatına kadar, akçeli bütün işleri bizzat takip ediyor? Aslında olan şudur: Başbakan Erdoğan, sözde Doğan Grubu'nu sıkıştırmak için başlattığı saldırı kampanyasıyla, kendisiyle ilgili bütün bu soruları gündeme taşımış ve asıl kendisini sıkıştırmıştır. Ve tabii, en önemlisi, "Hür basını susturmaya çalışan" bir başbakan durumuna düşmüştür. Birçok köşe yazarı günlerdir, Doğan Medya grubunun habercilik anlayışının güvenilmezliğine dair yazıyor da yazıyor. Yok, Hürriyet'in bütün haberleri çıkar amaçlı olurmuş da... Bir iddianame haberini bu kadar büyütmenin ne manası varmış da... Hürriyet, Ergenekon iddianamesini küçümsemeye çalışırken bir Alman savcının yazdığı iddianameye - buradaki saçma sapan milliyetçilik de tuz biber ekiyor doğrusu - bu kadar önem vermesi garip değil miymiş de... Bir de, Almanya'nın Türkiye'nin iç politikasını maniple etmek için yargıyı kullandığını ve bunu hep yaptığını söyleyenler var ki, ben doğrusu, Alman Hükümeti'nin AK Parti'yle ne alıp veremediği olduğunu anlamış değilim. Otuz yıldır basının içindeyim, birçok gazete değiştirdim. Gazete yönetimlerinin, özellikle de etkili olanlarının, hiçbir manşeti sadece içindeki haber değeri yüzünden atmadığını, bütün büyük haberlerin ardında bin bir türlü hesap-kitap, kurumsal çıkar, maniplasyon amacı olduğunu yaşayarak öğrendim. O yüzden, ne Doğan'ın rafineri izni için Başbakan'ın kapısına dayanması, ne Hilton'un imar değişikliği veya frekans izni için bastırmaları beni hiç şaşırtmıyor. Başbakan'ın "süre bittiğinde" açıklayacağı hiçbir şey de bir haber değeri taşımıyor gözümde. Bütün bu çirkin dalaşma içinde tek önemli şey var: Yazılanlar doğru mu değil mi? Hürriyet ne amaçla büyütmüş olursa olsun, bir iddianame var ortada; yürüyen bir dava ve tutuklu sanıklar var. Bu köşe yazarı arkadaşlarımız neden iddianamedeki suçlamaları aktarmak, yorumlamak yerine, bütün kalem ustalıklarını "Hürriyetin amacı" üzerinde yoğunlaştırıyorlar? Hürriyet'in "kötü niyetini" ispatladıkları takdirde iddianame ortadan kalkmış mı olacak? Hayır! Deniz Feneri yolsuzluğu, AK Parti'nin çok yakınlarına kadar uzanan bağlantılarıyla orada öylece duruyor. Ve hükümet, bu yolsuzluk olayıyla arasına mesafe koyup gereğini yapmak yerine anlaşılmaz bir telaşla bazılarının avukatlığına soyunmakla şimdiye kadar aldığı en büyük yarayı almış bulunuyor. Nazlı Ilıcak iyi söylemiş. Bu duruma gerçekten de "denizi geçip derede boğulmak" denir.
<< Önceki Haber BAŞBAKAN ÇILDIRMIŞ OLMALI Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER