Yani, siyasi içerikli hiçbir
manşet ‘masum’ değildir. Bazen bir açıklamayı büyütmek veya sayfalara gizlemek ya da kurgu başlıkla örmek bile mesajdır.
Alman Savcı Kerstin Lotz’un
Deniz Feneri ile ilgili hazırladığı iddianamenin ‘kampanyaya’ dönüştürülmesi, bazı
sanıkların ifadeleri üzerinden
Başbakan Erdoğan ve
Kanal 7 yöneticilerinin ‘vurulmak’ istenmesi, bunun somut örneğidir.
Denebilir ki, bu iddianamenin hiç mi haber değeri yok? Evet, var. Ama siz; Yakın karanlık tarihi deşifre etme yolunda en önemli merhale olan
Ergenekon iddianamesini ‘ikna olmadım’ diyerek görmezlikten gelirseniz, aylar önce ele geçirdiğiniz
dosyayı bekletip talepleriniz yerine getirilmediği an servise koyarsanız, burada habercilik refleksinden değil menfaatçilikten söz edilir.
Kaldı ki, Savcı Lotz’un cumartesi günkü
Vatan’da açıklaması var: ‘Türk hükümetiyle hiçbir temasımız olmadı. Ne bana ne arkadaşlarıma böyle bir siyasi
baskı yapılmadı. Zaten böyle bir siyasi baskı sözkonusu olamaz, burası
Almanya...’
Aynı gün
Radikal,
Milliyet ve
Hürriyet’te Alman savcıya
AK Parti iktidarının baskı yaptığı iddiası yer alıyordu.
Yazılarımı yakından takip edenler hatırlayacaktır. Vatan’ın 22
Mayıs günü
Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi’ni ‘Dilediğin her şeyi yapamazsın uyarısı’ kurgusuyla manşete taşımasını eleştirdiğim 23 Mayıs tarihli yazımda, Vatan’ın devlet görmüş bir yazarı ile
Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Turan
Erol arasında bir görüşmeye yer vermiştim.
Yazar: Bizim iş neden uzuyor? Şu işi bir an önce bitirin. Yoksa büyük sıkıntı olabilir. Aynı durumda bir özel TV kanalı (ismini vererek) ile ilgili dosya var elimizde ama biz bu dosyayı yayınlamıyoruz. Bir an önce kararınızı verin.
O gün yazmadım, artık tarihe not düşme zamanı. O yazar Prof. Dr.
Aydın Ayaydın’dı. Ellerindeki dosya ise ‘
Kanal 7’ dosyasıydı.
Malum,
Vatan Gazetesi Doğan Grubu’na borçlarıyla birlikte satıldı.
Rekabet Kurulu, bu
satış sözleşmesi üzerinde titiz bir çalışma yaptıktan sonra ‘2 yıl içinde üçüncü şahsa satılması’ şartıyla onay verdi.
Halka açık bir şirketin, Vatan’ı zararıyla birlikte satın alması, Doğan hisseleriyle borsada işlem yapan
küçük yatırımcı için ağır
fatura demekti. Bazı yatırımcılar bu durumdan şikayetçi olunca SPK yeniden değer tespiti yapmaya başladı. Haliyle bu süreç, Vatan’ı, dolayısıyla patronları germeye başladı.
Aradan 3.5 ay geçtikten sonra ‘Kanal 7’ dosyası patladı. Oysa Deniz Feneri davası yeni değildi, dosya da aylar önce ellerindeydi. Bu sürede hükümetle ilave ne gibi pazarlık yapmak istediler? Erdoğan’ın dediği gibi
Hilton arazisi mi? İddiaa mı? Yeni bir dağıtım ihalesi mi? Naklen yayın hakkı mı? Vatan’ın devri mi?
CNN Türk’e karasal yayın izni mi?
Öyle ya, böylesine büyük bir haberi bekletmek için
Aydın Doğan’ın makul bir sebebinin olması lazım.
Gölge iktidar
Doğan medyasına bakıyorum, Başbakan Erdoğan’a suçlamada bulunan bir sanığın ifadesinin yer aldığı bölümün fotokopisini yayınlıyorlar. Ergenekon
soruşturması kapsamında ifade veren Mustafa
Balbay’ın
sorgulanmasını ‘Ne sorgu ama’ manşetiyle sulandıran, iki
emekli orgeneralle ilgili iddiaları ‘deli saçması’ olarak gören Hürriyet, ne hikmetse o sanığın Erdoğan hakkındaki ifadelerini ciddiye almış.
Ayrıca Alman Savcı Kertsin Lotz işini iyi yapmış, Türk Savcı
Zekeriya Öz sanıkları gereksiz konuşturmuş!
Temel kaygı habercilik olsaydı, çizgide kırıklık olmaması gerekirdi. Devlet büyükleriyle ilgili aslı astarı olmayan her iddiayı manşete taşıyabiliyorsanız size birkaç örnek vereceğim. Mesela
darbe günlüklerinde
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ’la ilgili çok ağır ithamlar var. Kullanabilir misiniz?
Yahu, o günlüklerin gerçek olup olmadığı belli bile değil!
O zaman Ergenekon davasına eklenen bir MSN (24.7.2005) yazışmasından (Gölge İktidar, sayfa 301) örnek verelim. Sanık Ümit Sayın diyor ki: ‘Eğer Başbuğ 1.
Ordu’ya gelirse ve HT (Hurşit
Tolon) emekli olursa ordunun sigortası yok demektir.’
Kesmediyse ve ‘ben gerekirse patronumu bile yazarım’ külhanbeyliği modundaysanız, Aydın Doğan’la ilgili olsun.
Hatırlayın
Fatih Altaylı ve
Serdar Akinan, 1 Temmuz günü Sky Türk’teki açıklamalarında Aydın Doğan’ın
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanabileceğini söylediler. Aynı gün
İstanbul Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin, soruşturma savcılarını arayıp (Gölge İktidar, sayfa 149) ‘Aydın Bey’i de mi alacaksınız?’ diye sordu.
Aydın Doğan’ın Ergenekon’la bağlantısının olup olmadığı şüphesi, soruşturmada sanık ve tanıklara yöneltilen sorulardan biriydi. Savcı
Doğu Perinçek’e (Gölge İktidar sayfa 67,
Aydınlık Dergisi 27
Nisan 2008) şunu sordu: ‘
Veli Küçük’ün talimatıyla Aydın Doğan’la görüştünüz mü? Görüştüyseniz neler konuştunuz?’
Doğan medyasında tek satır haber bile olmadı.
O nedenle, Ergenekon’da sınıfta kalan Doğan medyasının Alman savcının hazırladığı iddianamedeki bir sanık ifadesi üzerinden iktidarı kuşatma altına alma çabası ve
Tansu Çiller’i hatırlatmasını habercilik refleksiyle açıklamaya çalışmak,
Komedi Dükkanı’nda bile
prim yapmaz.
Önce kirli geçmişinizi temizleyin sonra
gazetecilik dersi verin. Unutmayın, bu kez karşınızda ‘Çiller lokması’ yok.