Kara Kuvvetleri Komutanı...
Hani daha geçen ay
Gazze’de, yüzlerce
Filistin’li çocuğu görülmemiş bir vahşetle öldüren, binlercesini yaralayan eli kanlı cânilerin komutanı... Adam, düpedüz bir
katil...
İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı sıfatını taşıyan, Avi Mizrahi adındaki bu sefil mahlûk, hiç utanıp sıkılmadan, on parmağında on kara,
Başbakan’a ve
Türkiye’ye saldırıyor; olmadık iftiralarda bulunarak
Davos’ta indirilen maskesiyle kırılan gururunu psiko patalojik hezeyanlarla tamire çalışıyor...
Mizrahi’nin,
yabancı askerî temsilcilerin de katıldığı bir toplantıdaki bu çıkışı kesinlikle tesadüfî ve münferit bir hareket olamaz. İsrail
Ordusu’nun disiplinini bilenler, bir Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, güya şahsı adına böyle bir çıkış yapamayacağını kabul edeceklerdir.
Bizce bu, İsrail Ordusu’nun ve Hükûmeti’nin önceden haberdar olduğu, plânlı ve kasıtlı bir çıkıştır.
Bu çıkış sâyesinde, hem Türkiye’ye gözdağı verilerek ‘Ben de aleyhinde bunları kullanırım’ tehdidinde bulunulmakta, hem de Davos’ta gerçeklerin dile getirilmesiyle uğranılan bozgunun intikamı alınmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, bu çıkışın,
Ermeni Soykırımı iftirasının ABD’de
Kongre’ye getirilmesi arefesinde yapılması da mânidardır.
Bu çıkışı plânlayanlar, tabiatıyla Türkiye’nin sert tepki göstereceğini ve nota vereceğini de hesaplamışlardır. Bu takdirde, olayın münferit olduğu ve kişinin kendi şahsî görüşünü ifade ettiğini söyleyerek işin içinden sıyrılacaklar; ancak bu arada amaçlarına da ulaşmış olacaklardır.
Nitekim, olaylar tahmin ettiğimiz şekilde gelişmeye başlamış; önce
Genelkurmay Başkanlığı gereken tepkiyi göstermiş ve İsrail Genelkurmayı’ndan
cevap beklediğini bildirmiştir (Aslında bize göre tuğ
general Mizrahi’nin
Türk Ordusu’ndaki muhatabı en fazla bir albay olabilirdi).
Dışişleri Bakanlığı da İsrail’in Büyükelçisi’ni çağırarak ‘nota’ vermiş; ‘Başbakan’a ve Türkiye’ye yönelik hezeyanlara’ âcilen cevap istemiştir.
Büyükelçi Levy, bu iftiraların Mizrahi’nin şahsî görüşü olduğunu, İsrail Genelkurmayı’nı ve Hükûmeti’ni bağlamayacağını söylemiş; İsrail ordu sözcülüğü de benzeri bir açıklamada bulunmuştur.
***
İsrail’in
propaganda gücünü nazara alarak, aslında hezeyanlardan ibaret bu iftiraları kısaca gözden geçirmek istiyoruz:
1.
Osmanlı, Ermeniler üzerinde hiçbir şekilde soykırım yapmamış, sadece
1. Dünya Savaşı’nda kendisini arkasından hançerleyen grupları, devrin imkânları içerisinde ülkesinin bir başka yerine tehcir etmiştir. Halbuki, İsrail yönetimi siyonist emellerle Filistin halkının topraklarını işgal etmiş ve katliamlar yapmıştır. Olaylar arasında en ufak bir benzerlik dahi yoktur.
2. Türkiye, aslında 1571’den itibaren Osmanlı toprağı olan, daha sonra İngilizler’in işgal ettiği
Kıbrıs’ta, Türkler üzerinde uygulanan etnik temizliğe karşı, uluslararası anlaşmalardan doğan hakkını kullanarak Kıbrıs Türk halkının can güvenliğini sağlamıştır. Bunun da, İsrail’in Filistin’i işgaliyle ve ikide bir Filistin halkı üzerinde yürüttüğü katliamlarla hiçbir ilgisi yoktur.
3. Türkiye’de
Kürt kardeşlerimiz üzerinde en ufak bir siyasî ve hukukî ayrımcılık uygulanmamaktadır.
PKK terör örgütünün acımasız eylemlerine karşı, insanımızın can güvenliğinin korunmasını, İsrail’in Filistin halkına yönelttiği saldırılarıyla mukayese edebilmek için ya ahmak ya da Mizrahi gibi suiniyetli olmak gerekir. Türkiye’nin
Kuzey Irak’taki
terörist kamplarına yönelik gerçekleştirdiği bombardımanlarda tek sivilin burnu kanamış mıdır? Hâlen Türkiye’nin işgali altında bulunduğu 1m≤’lik yer var mıdır?..
***
Bizi asıl üzen, Türkiye’deki bazı malûm çevrelerin, Mizrahi’nin bu çıkışı karşısında, ‘Başbakan’ın Davos’taki konuşması bize zarar verir dememiş miydik?’ diyerek el ovuşturmasıdır. Başbakan’ın ‘monşer’ sıfatıyla genellediği bu çevreler, sadece bazı
emekli dışişleri mensupları değildir. Yıllarca yönettikleri Türkiye’yi, zelil ve korkak pencerelerinden seyredenler, diplomasiyi idare-i maslâhat zannedenler ve Türkiye’nin büyüklüğünü farketmeyerek
modern düvel-i muazzamanın kucağında dış politikayı yürütmeye çalışanlardır.
Şurasını hiç unutmayalım: Mizrahi benzeri kuklaların küstahlığı, korkaklığı aslâ haklı kılmaz.