Milliyet’in
pazartesi günkü
manşetinde
Tolga Şardan’ın çok güzel bir atlatma haberi vardı:
“Özkök 8 saat ifade verdi.”
Önemli bir haber bu.
Çünkü bir ilki haber veriyor.
Türkiye’de bir
Genelkurmay Başkanı’nın
sivil bir savcıya gitmesi, yakın
silah arkadaşlarıyla ilgili ve bir
takım ‘
darbe tertipleri’ni de içeren çok kritik bir
dava çerçevesinde
tanık olarak ifade vermesi...
Gerçekten önemli bir gelişme.
Simgesel açıdan da öyle...
Milliyet’in manşet haberi, “Bu memlekette ara sıra iyi şeyler de oluyor” dedirtti bana.
Şimdi anımsıyorum.
12
Eylül dönemiydi, 1982 olmalı.
Cumhuriyet’te Genel Yayın Müdürü’ydüm. 27
Mayıs darbesinin lider kadrosundan
Cemal Madanoğlu Paşa’nın askerlik anılarını yayımlıyorduk. Sıkıyönetim’den
telefon geldi, yayını kestik. Yoksa
gazete kapatılırdı.
Birkaç gün sonra
Ankara’ya, askeri yönetimin Milli
Güvenlik Konseyi’nin Genel Sekreteri
Orgeneral Necdet Üruğ’u ziyarete gittim.
12 Eylül’ün güçlü
komutanlarından Üruğ Paşa, yayının kesilmesiyle ilgili şöyle dedi:
“Bir manevrada bir
üsteğmen beceriksiz çıkmış. Komutanın emri başka türlü tatbik edilmiş, yani komutan aldatılmış... Olur mu bunları yazmak?.. Sonra o askerlerin geride kalan aileleri, torunları rencide oluyorlar. Ayrıca bizim Silahlı Kuvvetler’in bir uhuvveti (
dayanışma anlamında, HC) vardır. Kendine mahsus kuralları, içine kapalılığı vardır. Yani kol kırılır yen içinde...”(*)
Aradan onca zaman geçti.
Neredeyse otuz yıl.
Askerdeki bu zihniyet acaba ne kadar değişti?..
28
Şubat dönemini hatırlayın.
Susurluk soruşturması sırasında ‘
faili meçhul cinayetler’le, Jandarma ve
JİTEM’le ilgili olarak da asker kapılarını kapatmıştı. JİTEM’in varlığını bile reddediyordu.
Dönemin
Jandarma Genel Komutanı, eski
MİT Müsteşarı Teoman Koman Paşa,
TBMM çatısı altındaki komisyona gidip ifade vermemişti.
JİTEM’in önde gelen sorumlularından olan ve halen
Ergenekon davasının sanıkları arasındaki
Veli Küçük Paşa da TBMM Komisyonu’na getirilememişti.
Milletin egemenliğini temsil eden TBMM bile, bilgilerine başvurmak için dahi olsa, generallerin kendi davetine icabet etmelerini sağlayamamıştı.
Böyle çok örnek verilebilir.
Ve bütün bu örnekler, ne yazık ki,
demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından Türkiye’deki düzenin ikinci sınıflığına işaret eder.
İşte bu bu örnekler nedeniyledir ki, eski
Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral
Hilmi Özkök’ün ‘tanık’ sıfatıyla da olsa sivil savcılığa gidip sekiz saat süreyle ifade vermesi önemlidir.
Yine aynı nedenlerle
Ergenekon davası da önemlidir.
Özkök Paşa’nın Ergenekon savcıları
Zekeriya Öz’le
Fikret Seçen’e ifadesinde neler söylediğini bilmiyoruz.
Ama can alıcı nokta şu:
Paşa’nın
Genelkurmay Başkanlığı sırasında
Deniz Kuvvetleri Komutanı olan emekli Oramiral
Özden Örnek’in günlüklerindeki ‘darbe tertipleri’nin aydınlatılması şart, eğer bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti olabilecekse...
Özden Örnek günlükleri bugün artık ‘Ergenekon iddianamesi’nin de bir parçası haline geldi.
Bu günlüklerde darbe tertipleri içinde gözüken eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener
Eruygur, emekli Orgeneral Hurşit
Tolon gibi kimi emekli, kimi görev başında bazı subaylar da Ergenekon davasıyla yargı sahnesine çıkmış durumdalar.
Bu da bir ilk Türkiye’de.
Eski Genelkurmay Başkanı Özkök Paşa’nın ifadesine konu olan Özden Örnek günlükleri ve darbe tertiplerine gelince, bunlar, Ergenekon davasının belkemiğini oluşturuyor.
Çünkü bu tertiplerden, her
Allah’ın günü
toprak altından çıkan silah ve cephaneliklere çekilen çizgidir, Türkiye’yi bir darbeye daha sürüklemek isteyen çizgi...
Hiç kuşkunuz olmasın.
O silah ve patlayıcılarla Türkiye bir ‘darbe ortamı’na daha sürüklenecekti. Bombalar patlatılacak, siyasi cinayetler işlenecek, suikastlar düzenlenecek ve sonra bir sabah vakti Türkiye’nin bir kez tank sesiyle uyanması beklenecekti.
Olmadı, yakayı ele verdiler.
Ergenekon’un özü budur.
Ergenekon davasında hukuktan sapmalar, hoyratlıklar yaşanmıyor değil, hepsi gözler önünde. Haklı eleştiriler var. Bu eleştiriler bu köşede de yapıldı, yapılıyor.
Ama bunlardan dolayı Ergenekon’un özü göz ardı edilmesin.
Ve meselenin özünü bilerek ya da bilmeyerek g
özden kaçırmak için yapılan hukuk devleti çağrıları ise inandırıcılıktan uzak kalmaya mahkûmdur.