EFENDİLER NEREYE?

Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?


Yaz başlangıcında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batarlar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli canlı, iri yarı şuraya buraya kaçarlar... Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye? Kedisiz evlerde fareler vardır, kilerlere girerler, dolapları delerler, şunu bunu kemirip, sağa sola koşuşup baş köşede gezerler, bir pıtırtı olunca deliklere girerler... Galiba koku aldınız, kedi geliyor, koca fareler nereye? Dul anaların haylaz çocukları vardır, sandıkları kırarlar, paraları çalarlar, bohçaları aşırıp eskiciye satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar... Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye? Yukarıda bir bölümünü okuduğunuz yazı, duru Türkçe'nin büyük ustası Refik Halit (Karay) tarafından, 5 Kasım 1918 günü Zaman gazetesinde yayınlanmıştı... Evet, taa doksan yıl önce... Dili de taptaze... Refik Halit, o gün, üç gece önce Kuruçeşme açıklarında bir Alman denizaltısına binerek kaçan İttihat ve Terakki "kocabaşlarını" anlatıyordu... "Efelere taş çıkardınız, zorbalara parmak ısırttınız" diyordu... "Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti?" diye soruyordu... "Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, hulasa bacağımızdan yakalayıp bu devleti yerden yere vurdular, paçavraya çevirdiler"... Bir süredir ülkemizde bazı kişilerin yaşadığı "sağlık sorunlarını" görünce bu yazıyı hatırladım. Ayılanlar bayılanlar, merdivenden kayanlar, yurt içinde ya da yurt dışında kalbi sıkışanlar, mermiye kafa atanlar... Efendiler, hesabı ödemeden nereye? Yazının başka bölümleri de var. Son derece çarpıcı. Umarım denk düşmez de hatırlamak ve zikretmek zorunda kalmam.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER